28 Temmuz 2010 Çarşamba

Ferrari, Almanya GP' sinde Ne Tür Bir Halt Yedi?


25 Temmuz Pazar saat 16 civarı. Sezonun en tartışmalı yarışlarından biri olmaya aday olan Almanya GP’ si henüz sona ermiş, Ferrari çifti duble yapmıştı. Fernando Alonso sevinç içerisinde galibiyetini kutlarken, Felipe Massa buruk bir şekilde podyumdaki kupasını kaldırıyordu. Tabii biz neden böyle bir tabloyla karşılaştığımızın farkındayız.

Açık konuşmak gerekirse takım emri sadece Ferrari’ de değil, dolaylı yollarla her takımın uyguladığı bir şey. Bu emirleri gizlice uygulamanın türlü türlü yolları var tabii. Takım size yavaşlamanız için benzin tasarrufu yap, sakin ol, evde çocuğun bekliyor yavaş sür gibi direktifler verir ve kimse bişeyi yutmadan işler yoluna koyulur. Tıpkı bu seneki Türkiye GP’ sinde McLaren’ in yaptığı gibi. Daha 3-5 tur önce Red Bull’ ların yaptığı kazayı görüp aynı şeyin kendilerinin de başına gelmesinden korkan McLaren pit ekibi Button’ a benzin tasarrufu yapmasını söyleyerek, son şampiyonu Lewis’ in ensesinden almıştı ve böylece 43 puan cebe girmişti. Kim bilir belki de Button bu uyarı yapılmasaydı Lewis’ i geçebilirdi ama kısmet. Ama bu sene hiçbir takım emri Ferrari’ ninki kadar açık seçik olmadı. Belki de bu yüzden bu kadar tepki çekti. Fakat ortada suçluların olduğu ve cezasız kalmamaları gerektiği bir gerçek.

Şimdi yarışa geri dönelim. Ferrariler pistte oldukça hızlı ve yarışı ilk iki sırada sürdürüyolarlar. Ne tür bir takım patronu kendi pilotları ilk iki sırada giderken arkadaki pilotunu öne geçirmek ister? İki ihtimal var: Ya lider olan pilotu yavaş kalıyordur, ya da arkadaki pilot şampiyonluk için mücadele veriyordur. Evet, Alonso’ nun yarış boyunca Massa’ dan çok daha hızlı olduğu gerçek. Ve daha da kötüsü, 3.olan Vettel, Ferrari’ nin duble partilerini bozacak tek isim. Bu yüzden takım Massa’ nın Alonso’ ya yol vermesini istemiş olabilir. Böylece Alonso, Massa’ yı geçtikten sonra hızlı olduğu için arayı açacak ve en azından takım rahatlayacaktı. Fakat şöyle bir şey var ki, Massa, Alonso’ ya yol verdikten sonra arkasındaki Vettel’ e geçilmedi. Ne garip değil mi? Yani Massa, Alonso’ ya yol vermeseydi yine duble yapacaklardı. Sadece galibin ismi değişecekti. Peki bu durumda takım Alonso’ yu mu kayırdı, yoksa Massa’ ya haksızlık mı etmiş oldu?

Kişisel görüşüm ikisi de değil. Takım iki pilotun yarış esnasında birbirine girmesinden açık bir şekilde korktu. Dünyanın en iyi pilotlarından ikisine sahip gridin en iyi takımlarından biri pilotlarına güvenemedi(evet bu çok sert oldu). Massa lider olmaya devam ettikçe Alonso ataklarını sürdürecek, Massa sert savunmasına devam edecek ve güm! Belki de Türkiye’ de Red Bull’ un başına gelenler Ferrari’ nin başına gelecek, böylece 43 puan çöpe gidecekti. 43 puan! Kulağa çok büyük geldiğinin farkındayım. Eminim Ferrari’ ye gelmiştir. Eğer ki böyleyse yani bu yüzden böyle yaptılarsa, bu takımın kendi acizliğidir ve yanlışıdır. Çünkü bu iki pilot öyle devam edip de birbirlerine girselerdi bu en fazla o pilotların şahsi beceriksizliği, onların hatası olurdu. Ne gerek vardı diğerini öne çıkarmaya? Sadece işlerini garantiye almak istediler. Futbolda 1-0 öne geçtikten sonra defansa çekilen aciz bir takım gibiydiler. Halleri ortada...

Bahsettiğim ikinci ihtimale gelelim. Yani Alonso’ yu şampiyonluk mücadelesi verdiği için öne geçirdiklerini varsayalım. Peki daha sezonun ortasındayken bunu yapmak ne kadar doğru? Her ikisinin de matematiksel olarak şampiyonluk şansı bulunurken ve Alonso sürücüler klasmanında Lewis’ ten katmer katmer gerideyken Alonso’ yu sırf bunun için öne geçirmek öncelikle Massa’ ya büyük bir saygısızlıktır. Takımın ona güvenmediğinin kapalı bir göstergesidir. Massa’ nın sezon boyunca bekleneni veremediğinin hepimiz farkındayız evet. Ama bunun nedenlerinden birisi de takımın Massa’ ya güvenmemesinden kaynaklanamaz mı? Bunu da soruşturmak lazım. Örneğin, sezonun bitmesine 2-3 yarış kalsa, Massa’ nın şampiyonluk şansı bitse ve Alonso bu şampiyonluğun en favori adaylarından biri olsa, yapılan bu takım emrine ses çıkartmazdım ama bunu şu an yapmak abesle iştigaldir. Anlamsızdır.

Son olarak da Felipe ve Fernando’ dan bahsetmek lazım. Felipe Massa, şu anki durumdan sonra başını eğip mağdur rolüne bürünüyorsa, ondan herhangi bir şampiyonluk ya da parıltı beklememek lazım. Çünkü bu gidişle bürüneceği şey Barrichello’ nun bir sonraki versiyonu olacak. Büyük pilotların gururu olur bu tür şeyler karşısında boyun eğmezler mücadele ederler. Fernando Alonso ise nedense neredeyse Ferrari’ den daha çok suçlanıyor. Bu elbette ki yanlış bir şey ve ben pist içindeki Fernando’ yu asla suçlamıyorum. Fakat yarış sonrası demeçlerini doğru bulmadım. Gerek hakederek kazandığını söylemesi, gerek burada kazanmanın çok iyi bir duygu olduğunu belirtmesi kusura bakmayın ama pişkinliğe giriyor. Açık olarak yarışın gerçek kazananı o değildi. Pistin en hızlısı oydu ama o kazanmadı. Massa öndeydi ve o zafere doğru gidiyordu. Kim bilir belki Alonso onu daha sonra geçecekti veya geçemeyecekti bunu asla bilemeyeceğiz. Ama ben ondan en azından “bu yarışı böyle şekilde kazanmak istemezdim” demesini falan beklerdim. En azından ben dahil birçok insanın sempatisini kazanırdı. Aslında bu Alonso’ nun kanımca tek kusuru: demeçleri ve hareketleri. Pist içindeki Alonso canlı canlı izleyebileceğiniz nadir en iyi pilotlardandır eleştiremezsiniz. Ama gerek önceki yıllar gerek şimdi ki demeçleri olabildiğince can sıkıcı.

20 Temmuz 2010 Salı

Vettel' in Gözünden Takım Arkadaşı İle Olan Mücadelesi


Aslında hiç kimse bunu beklemiyordu. Sezon öncesinde biri çok genç, diğeri de çok yaşlı iki pilotun, ikisinin birlikte 2010 sezonunun ilk yarısına damga vuracağı tahmin edilemez bir şeydi. Ama evet, Sebastian Vettel ve Mark Webber bunu başardılar. Tabii genç yıldız Vettel’ in yeteneklerini bilmeyen yok ve 2010 sezonunun yedek favorilerinden biri olan Vettel bir anda muhteşem aracıyla birlikte potaya girdi ama karşısında en az onun kadar güçlü bir rakip daha vardı: takım arkadaşı.

Vettel-Webber mücadelesi aslında daha geçen seneden başlamıştı. Webber sakatlanan ayağı yüzünden sezonun ilk yarışlarında takım arkadaşının oldukça gerisinde kalmış, daha sonra ise bir süreliğine sazı eline aldıysa da, neticede takım arkadaşının gerisinde kalmaktan kurtulamamıştı. Fakat 2010 sezonu onlar için eşit bir şekilde başladı ve şu ana kadar hangi pilot takım arkadaşına göre daha iyi gibi bir tanımlama yapmamız olanaksız. Ama aralarında muhteşem bir mücadelenin döndüğü gerçek.

Başlıktan da görülebildiği kadarıyla bir empati kurmaya başlamanın vakti gelmiştir. Genç bir pilot olarak Vettel’ in Webber’ e göre olan en zayıf noktası şüphesiz tecrübesizliği olabilirdi. Webber birçok takımda yarışıp Formula 1’ in türlü türlü entrikalarını görmüş geçirmiş biri olmasına karşın, Vettel çok daha sade bir durumdaydı. Peki tecrübesizliği piste yansıdı mı? Düşüncem bunun neredeyse sıfır olduğu yönünde. Tıpkı onun dediği gibi: “Eğer hızlıysanız, yeteri kadar tecrübelisinizdir.” Ama Türkiye GP’ sinde Webber’ le yaşadıkları kaza sonucu birçok kişi Webber’ i suçlasa da, yarış çizgisi üzerinde ilerleyen bir pilota atak yapıp onu dışarıya fırlatacak kadar sahip olduğu deli cesareti Vettel’ e bu konuda bir eksi puan yazdırabilir. Tabii bu benim şahsi kanaatim. Fakat bu kaza sonuç olarak ona şampiyonada önemli olacak birçok puan kaybettirdi ve burnunun sürtmesini sağladı.

Tabii bu tecrübe eksikliğinin aslında gizli de olsa iyi tarafları da var. Vettel, Webber’ e göre daha tecrübesiz diyebiliyorsak eğer, Vettel’ in gelecek yarışlarda daha da gelişeceğini bir manada kabul etmiş varsayıyoruz. Kabul edelim ki Webber artık yaşlı, yani refleksleri azalmakta olan bir pilot ve bize ileride farklı farklı numaralar gösterebilme ihtimali yok denecek kadar az. Bir zamanlar tenis kortlarında fırtınalar estiren Roger Federer’ i düşünün. Onu yenmek bir zamanlar imkansıza yakın bir şeydi. Fakat şimdi daha tecrübeli olmasına karşın daha genç rakibi Nadal’ a yenilmekten neden kurtulamıyor? Çünkü artık yaşı elvermiyor. Vettel’ e dönelim. Vettel, football manager jargonuyla ifade edersek tam bir wonderkid. Gelişmekte olan bir pilot ve her yarış varolan yeteneğinin üzerine biraz daha ekliyor. Yani gittikçe daha tecrübeli, ve evet daha tehlikeli bir pilota bürünüyor. Kendisi de bunun farkında ve Webber’ le olan mücadelesinde tecrübesizliğini kafasına takmamasının en temel sebeplerinden biri de bu.

Sezon başladıktan sonra öne çıkan bir başka sürpriz ise bu iki pilotun arasında oluşan sürtüşmelerdi. Önce Türkiye’ deki kaza, daha sonra İngiltere’ deki ön kanat gerilimi ve Webber’ in yarış sonrası manidar telsiz konuşması havanın oldukça ısınmasına neden oldu. Peki ya bu yaşananların sorumlusu kimdi? Bu sorumlu ne Vettel ne Webber açık olarak takım yönetimiydi. Kriz yönetimlerinde açık olarak sınıfta kaldılar ve bu olaylar yaşandıktan sonraki gerek çelişen demeçleri, gerek yaptıkları hatalarla varolan havayı daha da çok gerdiler. Ama ben bunun Vettel’ e yarayacağını düşünüyorum. Vettel, genç ve hata yapma kredisi olan bir pilot. Hatta genç olmasına rağmen bu krediyi pek kullanmadığı da bir gerçek. Oysa ki Webber’ hata yapma kredisi pek yok. Çünkü takımda uzun sürecek bir geleceği yok ve zaten geçmiş senelerden kalma hatırı sayılır bir sabıkası da var. Yapacağı, yapmış olduğu hatalar ona daha çok eksi puan getirecek ve koltuğu hemen sallantıda olmuş olacak. O da bunu biliyor. Hoş İngiltere’ deki ön kanat olayında bir bakıma haklı sayılabilir. Ama bu, kara bulutların onun üstünden çekileceği anlamına da gelmiyor tabii. Bu yüzden Vettel, en azından bu psikolojik savaşı iyi e aceleci davranmasına gerek yok. Kariyeri boyunca sakin ve sağlam adımlar atması onu elbette ki başarıya yönlendirecektir. Ve kendisyönetip baskın olan taraf olabilir.

Bundan sonra öne çıkabilecek ihtimaller neler olabilir? Vettel, yaşlı olsa da önünde oldukça hızlı, hatta bazen kendisinin de hızlı bir takım arkadaşına karşı yarıştığını biliyor. Ama gelişmekte olan yeteneğine güvenmek zorunda. Takım arkadaşınıza karşı üst üste iyi sonuçlar aldıysanız, garaja girdiğinizde daha ayrıcalıklı karşılanırsınız. Vettel’ in bu tip bir seriye ihtiyacı var ve sezonun henüz ortalarında olduğumuza göre sarf edeceği biraz çaba bunu gerçekleştirmesine yetebilir. O, bu sene olmasa da geleceğin en büyük şampiyonluk adaylarından birisi ve bu yüzden hiçbir şekildi için varolan bu özelliklerin takım arkadaşı için gerçekleşmeyeceğini de bildiğine göre elinde büyük bir avantaj var. Peki bunu gerçekten kusursuz bir şekilde kullanıp durumu lehine çevirecek mi? İşte bunu kalan yarışlarda göreceğiz.

2 Haziran 2010 Çarşamba

FERRARİ VE FELIPE MASSA ÜZERİNE

Neredeyse 1 aylık bir boşlamadan sonra tekrar bloguma dönmekten dolayı gurur duyuyorum. Öhm...

Bu yazıyı aslında Ferrari odaklı yazmayı düşünüyordum ama Felipe Massa’ nın durumunun’ da Ferrari’ den pek bir farkı olmadığını fark ettim. İkisi de eski performanslarından uzak, bir olmamışlık mevcut. Niye acaba?

Öncelikle söylemeliyim ki, geçtiğimiz sezonu yarıda kesip 2010 otomobili için çalışan ve yoğunlaşan Ferrari’ nin bu sezonki 7 yarışlık performansı büyük bir hayal kırıklığıdır. İzahı edilemeyecek bir başarısızlıktır. Geçtiğimiz sezondan doğru bir şekilde ders alınmadığının çok açık bir göstergesidir. Bakın Mercedes’ in başarılı olamamasını bir şekilde izah edebilirsiniz. Geçtiğimiz sezon Brawn GP adıyla tamamen o sezona yoğunlaşmışlar, yeni kurallar v
e yeni yönetmeliklerin anlaşılması ve alışılması zaman almış ve tabii ki Ferrari ve McLaren gibi dev bir bütçeye sahip olamadıklarından ötürü de ortaya şu an bu tablo çıkmıştı. Fakat Ferrari gibi köklü ve başarılı bir takımın beklentilerin bu kadar altında olacağını ben bile tahmin etmiyordum. İlk sezon elde edilen bir duble haricinde( o da Vettel’ in altın tepsiyle sunduğu bir armağandı) Fernando Alonso’ nun çabalarını saymazsak Renault ile mücadele edecek düzeydeler.

Ferrari yeni ürettiği araç F10’ da geçtiğimiz senelere göre büyük çaplı değişikliklere gitti aslında. Tasarımda daha çok aerodinamiğe önem veren teknik ekip bu sefer mekanik yol tutuşu daha güçlü olan bir araç üretti. Peki ya ne demek bu? Orta hızlı veya çok hızlı virajlarda aracın performansı rakipleri kadar iyi olamıyor. Daha çok yavaş virajlarda, şikanlarda araç istenilen performansı elde edebiliyor. Bunun en basit örneği Ferrari’ nin Monaco ve Türkiye’ deki performansları. Bu iki pist yol tutuş ve aerodinami ihtiyacı bakımından birbirine zıt iki pist. Ferrari Monaco’ da Alonso ile polü alıp yarışı kazanabilirdi bile. Ama Türkiye gibi aero pistinde berbattılar. Daha da güzel bir örnek için 2007 yılına geri dönelim. Ferrari- McLaren savaşında şu an taraflar araç tasarımları bakımından birbiriyle zıt haldelerdi. Ferrari aero gereksinimi yüksek olan Belçika, Türkiye, Fransa, Brezilya, İngiltere gibi pistleri domine etmişti. Oysa McLaren yol tutuşun ön plana çıktığı Monaco, İtalya, Japonya(Fuji olan) gibi pistlerde Ferrari’ den daha iyiydi. Hatta McLaren’ in Monaco’ da duble yaptığını ve Ferrarilere 1 dakikaya varan bir fark attığını hatırlıyorum(yamuluyorsam düzeltin). Şimdiye dönelim. Dediğim gibi bu sefer McLaren aerodinami gücünü iyi ayarlamış gözükmekte. Ama Ferrari’ ye göre çok daha dengede tutuyor McLaren bunu. Türkiye’ de iyi yarışıp Monaco’ da batırmadı en azından. Ferrari’ nin ise aerodinami-yol tutuş dengesini iyi kuramadığını ve önümüzdeki güncellemeler için rüzgar tüneliyle bol bol haşır neşir olmaları gerektiği tahminlerim arasında.

Gelelim Felipe’ ye... Felipe Massa’ nın bu cılız performansı sürdüğü cılız arabayla birleşince daha da cılızlaştı. Son iki yarıştır Alonso’ nun önünde bitiriyor ama o da Alonso’ nun sıralamalardaki abuk subuk hatalarından ileri geliyor. Bir konsantre olamama durumu, motivasyonsuzluk seziyorum Massa’ da. Takım arkadaşı ilk yarışlarda gerçekten ondan daha iyi sürmüş olabilir otomobili. Hatta takım arkadaşı onu pit alanında çimlere kadar çıkartabilir(hani şu Çin’ deki olay). Ama böylesine profesyonel sürücülerin daha ilk zamandan bu kadar demoralize olmamaları gerektiğini düşünüyorum. Şimdi tabi akla ilk seçenek geçen sene yaşadığı büyük kaza geliyor. Gerçekten kendini toparlayamadı mı yoksa psikolojik olarak gazı tekrar sonuna kadar köklemekten mi korkuyor meçhul. Ama bildiğimiz Massa değil sonuçta. Ve Alonso’ ya her geçildiğinde daha da fazla bir havlu atmak ister gibi bir havası var. Takımın sahip çıkması lazım. Hoş neler dönüyor orada bilmiyorum ama Ferrari’ den Felipe Massa’ yı destekleyici, tekrar eski performansına dönüp potaya gireceği tarzı açıklamalar duymadım. Belki böyle açıklamalar cesaretlendirir onu. Cesaretlendirsin yani. Massa-Alonso çekişmesinin çok daha dişe diş olması lazım benim gözümde.


Önümüzde daha çok yarış var ve birçok güncelleme yapılacak ama Ferrari’ nin ve Felipe’ nin durumu çok zor. Bir comeback durumu yapabilirler mi buradan sonra ama çok zor. Diyoruz ve bitiriyoruz...

7 Nisan 2010 Çarşamba

AŞAĞILARA DOĞRU DÜŞEN BİR ADAM


Michael Schumacher’ in kazandığı 7 şampiyonluk ve kırdığı sayısız rekorlarla F1 tarihinin gelmiş geçmiş en büyük efsanelerinden biri olduğu su götürmez bir gerçek. F1 kariyerine Jordan’ la başlayan ve yıldızı parlayan, ilk şampiyonluğunu aldığı Benetton takımındaki yıllarında adını duyuran, Ferrari’ de ise tam anlamıyla F1 dünyasına hegomonya kuran ve ismini sadece bu sporlarla ilgilenenlere değil, birçok insana duyurduğu bir adam Michael Schumacher. 2006 sezonu sonunda aldığı emeklilik kararıyla birlikte pistlere veda eden Schumacher, 3 sene süren bu emeklilik zamanından sonra Mercedes takımıyla Formula 1’ e geri döndü. Ama bu dönüşü beklenildiği kadar parlak olmadı. Testlerde ve sezonun ilk iki yarışında çok da parlak değildi. En azından kendi şöhretine kıyasla. Peki neydi Schumi’ yi bu pozisyona iten? Sürdüğü araç mı suçlu kendisi mi? Kim bilir belki de her ikisidir. Ama bunun irdelenmesi gereken bir problem olduğu çok açık.

41 yaşında pistlere geri döneceğini açıklayan Alman pilotun kuşkusuz karşılaşabileceği ilk problem form tutmasıydı. Olay şu ki; artık f1 otomobillerini sürmek o kadar kolay değil. 70’ lerde veya 80’ lerde birçok f1 pilotu kariyerlerini 40-50 yaşlarına kadar devam ettiriyorlardı fakat gelişen teknolojinin araçlara yansıyışı bu sayıyı daha da aşağılara düşürdü. Michael Schumacher’ in ilerleyen yaşı, formundan ziyade reflekslerini de düşürebilecek bir diğer etken. Evet, Schumacher gerçekten yetenekli biri olabilir. Ama bu yeteneğinden alacağı verimin her geçen sene aynı düzeyde olacağını açıklamaz. Formundan, reflekslerinden verdiği açığı hırsı ve azmiyle kapatabilir mi? Elbette bu onun en iyi özelliklerinden biri. Ama dürüst olalım. Hırsınız sizi bir yarış ayakta tutabilir. İki yarış ayakta tutabilir. Fakat bütün sezon aynı motivasyonda olacağınızı garanti etmez.

Geçen sezon birçok yarışı domine eden Brawn’ ın şekil değiştirmiş hali Mercedes’ in ön taraftan kopuk olduğu aşikar. Ne Rosberg, ne de Schumacher’ i şu ana kadar bir zirve mücadelesi yaparken gördük. Sezon içi testlerin oldukça kısıtlandığını da düşünürsek bu halin değişmesi pek de kolay değil. Schumacher bu yüzden mi bekleneni veremedi? Hayır. Takım arkadaşı Nico Rosberg hep bir çentik üstündü ondan. Rosberg’ in ne kadar hızlı bir pilot olduğunu söylememize gerek yok. Ama geçilmeyecek bir pilotta değil kanımca. Ki Schumi bunu gayet de güzel yapabilir.

Tabi biz bunları deyince, Alman pilotu savunanların dillerine pelesenk olmuş şu cümleler geliyor: “3 senedir yarışmayan bir pilotun aracına ve F1’ e alışması için kendisine zaman tanınmalı.” Şimdi eğer bu söz geçen sene söylenseydi kabul ederdim(geçen sene dedim çünkü Massa’ nın o büyük kazasından sonra Valencia’ daki yarışa Massa’ nın yerine Schumacher’ in geçme ihtimali vardı). Çünkü hesapta olmayan bir durum söz konusuydu ve test kısıtlamaları, araca uyum derken Michael Schumacher’ in o araçta Kimi kadar hızlı olması neredeyse imkânsızdı. Fakat bu sene aynı durum söz konusu değil. F1’ e geri döneceğini açıkladıktan sonra bütün kış sezonu boyunca takımla gerek pistte çalışan, gerek simülasyonlarda araca ısınan, mühendislerine araçla ilgili teknik bilgiler veren, bir yandan da form tutan bir adamın sezon başlangıcında tıpkı diğer pilotlar gibi performans bakımından fit olması gerekir. Verdiği ara isterse 10 sene olsun. Ki ara verdiği 3 sene de o kadar uzun değil Nasıl Schumacher bu takıma henüz yeni geldiyse, takım arkadaşı Rosberg’ de yeni geldi. Ama sonuçların ne olduğu ortada. Evet Schumacher’ in bu spordan uzak kaldığı süre bakımından F1 araçlarının sürülmesinin daha da zorlaştığı düşüncesi doğrudur fakat hakkından gelmek elbette ki yetenek ister. Geçen sene Toyota koltuğuna son iki üç yarışlığına oturan, ilk kez F1 aracı kullanan Kobayashi’ nin gösterdiği performansı bir hatırlayın. Zaten o performans sayesinde şu an F1 de! O yüzden Michael Schumacher’ den daha iyisi beklenebilirdi, beklenmeliydi.

Schumacher’ in tüm dünyaya adını duyurduğu Ferrari yıllarında hatırlayacağınız üzere takım üzerinde büyük bir etkisi ve otoritesi vardı. Öyle ki kendi takım arkadaşını bile kendisi seçebiliyordu. Aracın özellikleri de tamamen kendi sürüş stiline uygun olarak hazırlanmıştı. Fakat şu anki Mercedes’ te işler böyle gitmiyor henüz. Bu takıma henüz katıldı ve elbette ki Ferrari’ deki kadar rahat değil. Sezon başlangıcında Schumi’ nin sürüş stilinin araca uygun olmadığını açıklamasından sonra Mercedes’ in bu durumu düzelteceklerini söylemesi de bunun bir kanıtıdır herhalde. Peki Schumi, Ferrari’ de yaptığı şeyin aynısını Mercedes’ te de yapabilir mi? Ya da bunu yapması adil midir? Bunları cevaplamaktan öte şunu söylemeliyiz ki bunu yapması için uzun bir zamana ihtiyacı var ve o kadar zaman daha F1’ de kalabilmesi pek kolay değil. Hem Schumacher eğer hala eski günlerindeki gibi hızlı bir pilot olduğunu kanıtlamak istiyorsa, bunu eşit koşullarda yapmasının daha mantıklı olduğu düşüncesindeyim. Sezon başladıktan sonra aracın sürüş stiline yeterli düzeyde uymadığını söyleyen bir adam aynı takımla bütün kış boyunca test yapmadı mı? Yaparken bunu anlamadı mı? Bunu anlamak güç.

Schumi fanları bu yazıyı okuduğunda benim fanatik bir Schumacher düşmanı olduğumu düşünebilir ama ne yazık ki değilim. Ben de dahil birçok f1 izleyicisini ekrana bağlayan bir pilotta olsa elbette eleştirilebilir yanları olur. Tabi şunu da söylemekte fayda var. Önümüzde uzun bir sezon var ve dengeler elbette değişebilir. Avrupa öncesi takımın geliştirme çalışmaları istenen düzeyde gerçekleşirse Mercedes belki de bir anda sezona ortak olur. Schumacher’ de bir şekilde performansını arttırıp birkaç zafer kazanabilir. Ve sonuç olarak bu yazılan yazı bazıları tarafından içi boş bir taşlama olarak algılanır. Ama şu ana kadar durum bu. Taraftarların efsanenin gerçek hızını görmeye hakları var. Bakalım gelecek yarışlar ne getirecek...

9 Mart 2010 Salı

Bahreyn' e Doğru...


Artık iyice global bir spor ve ticaret dalı haline gelen Formula 1' in 2010 sezonu da, tıpkı diğer sezon başlangıçları gibi yeniliklerle karşımıza çıkacak. FIA adlı kurum sağolsun her sene gömlek değiştirir gibi F1 kurallarıyla oynadığından mütevellit, her sezon başı farklı farklı şeylerle karşı karşıya geliyoruz ve bu sene de onlardan biri. Sanırım en ilginç olacak olan şey benzin ikmalinin yasaklanmasıyla beraber oluşacak ultra hızlı pitstoplar. Red Bull kendi rekorlarını 1.8 sn olarak açıkladıklarında gözlerime inanamadım doğrusu. Aslında ilk başta insanın kafasına hadi canım sallıyolardır diye bir düşünce gelse de 4 tane lastiğin senkronize bir şekilde takılıp çıkartılması çok da uzun bir iş değil. Bu yüzden çok çok farklı stratejiler izleyeceğimiz aşikar.

Sanıyorum ki yarışın galibi, lastiklerine en sert davranan otomobile sahip takım olacak. Malumunuz Bahreyn çok sıcak bir ülke ve ve bu tip çok sıcak pistlerde lastiklerin yola yeterince tutunması önemli bir etken. Geçen seneki yarışı hatırlayın. Brawn' ın sıcak pistlerde elde ettiği başarılar tamamen buna bağlıydı ve aksine lastiklerine yumuşak davranan Red Bull ise yağmurlu ya da serin pistlerdeki yarışlarda(ingiltere, çin,abu dabi) çok iyi dereceler elde etti. Demek istediğim, favorilerin kim olacağını tahmin ederken göz önünde bulundurulacak bir ölçüt bu.

Yarış yaklaştıkça nedense pilotların demeçleri de garipleşmeye başladı. Herkesin mütevazılığın sınırlarını zorlayan açıklamaları aldı başını gidiyor. En son Alonso, Red Bull bir adım önde dedi. Massa favori yok herkes eşit dedi. Button sanıldığı kadar mükemmel değiliz dedi. Kovalainen, araç Minardi' den bile kötü dedi. Mercedes ilk yarışlarda podyum beklemeyin dedi. Ee hanginiz kazanacak olm o zaman yarışı? Hatta Webber' in bir demeci var ki akıllara zarar. Şampiyon olacağımı söylemek intihar olur demiş. Biraz daha ileri gitse bakmayın benden bir halt olmaz falan diyebileceğini düşündüm. Gerçekçilikle mütevazılığın arasındaki o orta noktayı bulmaları gerektiğini düşünüyorum ben.

İlk yarışa dair favori belirtmek istemiyorum ama Mercedes' in o bahsettikleri süper difüzörünü oldukça merak ediyorum. Zaten testlerde o kadar parlak bir görüntü çizmeyen takım, böyle son dakika bir golüyle daha ilk yarışta diğer takımların ağızlarını açıkta bırakacak kadar güçlü bir aletle piste çıkarlarsa eğer, bu çok büyük sürpriz olur. Eğer ki de öyle olmazsa, Ferrari' nin(ki griddeki en iyi pilot ikilisine sahip takım kanımca) ve Red Bull' un başa oynayacağını, Hamilton' ın ise onları oldukça zorlayacak bir üçüncü güç olabileceklerine inanıyorum gibi geliyor bana...


13 Şubat 2010 Cumartesi

Yarın Yarış Olsa Kim Kazanır? Test Analizleri...

Test günlerinin bir numaralı klişesi, olmazsa olmaz laflarından bir tanesi test sonuçlarının birşeyi yansıtmıyor iddiasıdır. Herkes sanki ağız birliği yapmışcasına; tur zamanlarının pek birşey ifade etmediğini, asıl performansın sezon zamanı görüleceğini söylenip dururlar. Bu duruma ekseriyetle kıl olmaktayım. Çünkü test sonuçları yüzde yüz olmasa da kesinlikle takımların performansı konusunda açıkça bir bilgi verir. Ki geçtiğimiz haftaki ve bu haftaki henüz bugün biten testlerde elbette bize önümüzdeki sezon neler olacağı hakkında büyük ipuçları vermekte. Şimdi nedir bu ipuçları onlara bakalım.

3 gün süren Valencia testlerinin en dikkat çeken takımı kuşkusuz Ferrari idi. Yeni F10 aracına bir göz attığımızda, üstünde birçok revizyonun yapıldığını görebiliyoruz. F60 la aralarındaki tek benzerlik şimdilik ön kanat tasarımları gibi duruyor. Yapılan değişiklikler sonuç vermiş ki, 3 günde de bariz bir Ferrari üstünlüğü vardı ve daha önemli olanı da, 3 gün boyunca en fazla kilometre kateden de onlardı. Yani diğer takımlara göre birçok şey denediler ve gerekli verim alınmış gibi durmakta. Eğer eskisi gibi test günleri bu kadar kısıtlı olmasaydı, Ferrari' nin bu hızını pek ciddiye almazdım çünkü takımlar önlerinde bulacağı uzun zaman esnasında eksiklerini giderebilir, yeni modifiyelerle çok rahat, henüz sezon başlamadan öndekilerin hızına yetişebilirlerdi. Fakat şu an kimsenin öyle bir lüksü yok ve ellerindeki bulunan süre içerisinde en iyisini yapmak zorundalar. Eğer geride kalırlarsa düzeltmek için pek fazla zamanları olmayacak yani. Ferrari bu yüzden avantajlı ve sezon başlayana kadar bu avantajı ellerinde bulundururlarsa ne mutlu onlara.

Jerez testleri ise kendileri için pek parlak geçmedi. Zaten yağmurun heba ettiği test günleri boyunca, pek de gerçekçi bir test sayılmadı bu onlar için. Ama Valencia' ya oranla daha sönük kalmalarının nedeni; yağmur altındaki performanslarının biraz daha düşük olması ya da zaten yağmur yüzünden boşa giden test günleri yüzünden Ferrari' nin bunu pek takmaması olabilir mi? Massa, Ferrari' nin yağmur altındaki performansından bile tatmin olduğunu söyledi ama bu basit bir gözdağı olabilir. Ferrari' nin bu testleri takmamasına imkan bile yok. Test günlerinin kısıtlı olması, onları zaten yeteri kadar zor bir duruma sokuyor. İki pistin karakteristiği arasındaki tek fark ise Jerez' in daha bol düzlüklü bir pist olması. Her ne olursa olsun bu haftasonu biraz daha sönük kaldılar ve bunun elbetteki geçerli bir nedeni var.

McLaren Mp4-25 şahsi kanaatimce, sezonun en seksi aracı. Özellikle arka kısım, hani şu neredeyse her takımın aracına koymak istediği köpekbalığı motor kapağı tarzı tasarım McLaren' e iyi gitmiş. Valencia testlerinde genelde orta sıradaydı McLaren ve takımın 3 gün boyunca genel olarak uzun sürüşlere odaklanması, daha çok yarış performansı konusunda geliştirmeler yaptıklarına parmak basıyor ve çokta parlak zamanlara imza atamamalarının nedeni bu ola
bilir. Ama yine de daha iyisini yapmaları gerekirdi ve McLaren' in bu nedenle daha çok geliştirme yapmaları gerektiğine inanıyorum.

Yağmurun etkilediği Jerez pistinde de durum McLaren için çok iç açıcı değildi ve pek fazla da tur atma imkanı bulamadılar. Ama son günkü Hamilton' ın liderliği ve 4 gün içerisindeki en iyi zamanı elde etmesi onlar için bir umut kaynağı olmalı. Geliştirme için ellerinde yeterli kaynak bulunan bir takım sezon başında daha iyi bir durumda piste çıkacaktır.


Mercedes, yeni aracıyla çok afilli gözüktü gözüme. Rosberg ve Schumacher' de bu afilliliği tamamlayan iki büyük unsur aslında. Yeni W01, şimdilik selefi bgp01 den daha durgun gibi duruyor. Testlerde çok da iyi zamanlar yapamadılar açıkçası. Gözlemcilerin görüşleri, diğer takımlara nazaran Mercedes' in daha radikal parçalar denediği ve bunlardan verim alamadıkları yönünde. Geçen sezonki testleri domine eden aracın ardında
n artık yeller esse de, artık daha fazla kaynak ve daha büyük bir ortakları var ve işleri tersine döndürebilirler mi? Gayet başarabilirler fakat ellerini çabuk tutmaları lazım. 1 ay kadar bir süre kalan yeni sezona yetişemezlerse eğer, büyük umutlarla sezona başlayacak olan Mercedes erkenden hayallerine veda edebilir.

Sauber-Ferrari, sezonun sürpriz yapmaya muhtemel takımlarından birisi(olabilir). Gözlemlediğime göre özellikle Valencia' da Ferrari' nin hemen arkasındaydılar ve Jerez' de de özellikle Kobayashi' nin performansı takımın ne denli iyi bir araç ortaya koyduğunu gösteriyor. Her ne kadar daha çok tek turluk zamanlara imza atsalar da, performanslarının en azından geçtiğimiz seneye göre daha iyi olacağına inanıyorum.


Renault ve Williams yeni hazırlanan araçlarıyla testlere katıldılar ve pek bir olayları yok gibi. Çok parlak zamanlar elde edemediler ama Renault' nun renkleri çok hoş gerçekten. Gerçek Renault sarısı sonunda kendini gösterdi de biz de eski zamanları yad etme fırsatı bulduk. Virgin ise testlere daha çok test yapmak için değil de gezintiye çıkmış gibi gelmiş havası var. Çünkü pek fazla tur atamadılar test günleri boyunca.



Böyleyken böyle, peki ya yarın yarış olsa kim kazanır? Test günlerinin, okuyucuların ve f1 i takip eden insanların kafasında ne gibi düşüncelere gark ettiğini görmek için çok tuzaklı güzel bir soru aslında. Bana göre yarın yarış olsa, eğer hava koşulları yerinde olsaydı Massa kazanırdı. Hatta Hamilton' da 2.olarak podyuma çıkar, Schumacher ise 3.olarak podyuma merhaba derdi.





30 Ocak 2010 Cumartesi

Kimi Raikkonen-Formula 1 Anlaşmazlığı


Aslında bu yazıya başlarken işin en zor kısmı, bir başlık bulmaktı. Bu yüzden sadece başlığa odaklanıp "bu herif gene neler saçmalıyor" tarzı düşünceler kafanızdan geçerse hiç şaşırmayacağım. Ama yine de kafanızdan geçmesin yani o tip düşünceler. Bak yazının başında uyarıyorum sonra kötü niyetle okumayın. Neyse...

Kimi Raikkonen, 2000'li yılların F1 tarihinin en iyi pilotlarından birisi. Henüz genç bir yaşta, 23 yaşındayken McLaren koltuğuna oturdu ve ilk yıllarında Juan Pablo Montoya ile birlikte, gerçekçi bir şekilde Michael Schumacher-Ferrari tahtını zorlayan ilk isimlerdi aslında. Daha sonra genç ispanyol Fernando Alonso ile şampiyonluk mücadeleleri yaşadı. Bunları kaybetmesine rağmen gösterdiği göz kamaştırıcı performans hiç vasata inmedi ve 2007 yılında şampiyonluk unvanını ele geçirdi. Fakat ne olduysa ondan sonra oldu. Bir sonraki sezon ufak ufak zirve yarışından kopmaya başladı ve eski momentumunu bir daha yakalayamadı. Geçtiğimiz sezonda ise zaten zirve mücadelesi vermekten yoksun bir araçla çok büyük işler başaramayarak F1' e şimdilik(?) veda etti. Artık WRC' de kariyerini devam ettirecek. Neden böyle oldu? Kimi' yi F1' den iten şey neydi? Ya da o mu bunu istedi?

Kimi' nin Ferrari ile olan 3 senelik birlikteliği genellikle her iki taraf için de karın ağrısı olarak geçti. Kimi' nin geldiği ilk sene henüz sorunlar kendini göstermedi çünkü herşey iyi gidiyordu. İki tarafta birini tanıma aşamasındaydı ve iyi bir otomobil, formda olan bir Kimi vardı. Fakat ne zaman Kimi kazanamamaya başladı, o zaman sorunlar kendisini gösterdi. Daha 2008' in ilk yarısında hafiften ikinci pilot muamelesi görmeye başladı ve gösterdiği performans gerçekten de iyi değildi. Hatta 2008 Avrupa Gp' sindeki yarışta pitstop turları hariç her tur Massa' dan yavaş kalarak inanılması güç bir düşüklük yaşadı. Bunun nedeni genel anlamda motivasyon eksikliğinden kaynaklandı kanımca. Birçok şanssız an yaşadı ve kazanamadığı her yarış biraz daha dibe battı. Böylelikle o sezon onun için bir felaketti. Ama şunu da söylemek gerekir ki tüm suç onun değildi. Kimi Ferrari' de olduğu süre boyunca araçlar hep Massa için tasarlandı ve öyle de sürdü. Ta schumi geleneğinden gelen understeera meyilli araçlar yapma isteği tam da Kimi' nin nefret ettiği birşeydi ve bu, kendisinin takım arkadaşı karşısında mücadele henüz başlamadan 1-0 geriye düşmesine olanak sağlıyordu.

Birçok insan Kimi' nin F1' deki en parlak sezonunun şampiyon olduğu 2007 senesi olduğunu iddia eder. Ama bana göre öyle değil. Kimi, 2007 de gerçekten o kadar da iyi değildi. Hatta hasbelkader bir şekilde şampiyon oldu. İstikrarlı bir çizgi tutturamadı hep(o sezondaki kazandığı ilk yarış Avustralya' dan sonra kabus gibi geçen 6 yarışı hatırlayın). Kimi' nin kariyerinin tavan yaptığı zaman kesinlikle 2005 senesiydi. Evet, belki şampiyonluğu Alonso' ya kaptırdı, belki aracını çok hırpaladı ama o sezonun en hızlı pilotu kesinlikle kendisiydi. McLaren' in o seneki göz kamaştıran aracı MP4-20 ona inanılmaz bir şekilde uyum sağlıyordu ve gerçekçi anlamda onun hızına yetişen bile yoktu. Kimi-mp4-20 paketi o sezon 7 zafer kazandı, bir çok zaferi de avuçlarının içindeyken altın tepsiyle rakiplerine sundu. Çünkü McLaren tam da Kimi' nin ayarına göre araçlar üretiyordu ve o zamanki takım arkadaşı Juan Pablo bile onun yanında çok cılız duruyordu. Fakat Ferrari döneminde takım gerçek anlamda Kimi' ye istediğini bir türlü veremedi. Kimi' de bunun sonucunda takıma bir türlü sıcak olamadı. Sonuçta da bu ayrılık henüz 3.sene sonunda sona erdi.


Kimi' nin bu kısımda en büyük eleştirilecek noktası zannımca takıma gerektiği kadar yardımcı olmaması. Bilindiği gibi, Kimi hiçbir zaman takımla ya da medyayla pek içli dışlı olmaz. O yalın, safkan bir yarışçı ve tek yapmak istediği araç sürmek olan, diğer herşeyden nefret eden, hatta bunu açıklayan biri(görmek isteyenler f1 racing şubat 2008 sayısını karıştırabilir). O yüzden yapmanız gereken tek şey, ona iyi bir araç vermeniz yoksa işler sarpa sarıyor. Tıpkı Domenicali' nin dediği gibi: "İyi ve hızlı bir aracınız varsa, Kimi elinizde olabilecek en iyi pilot, fakat işler kötüye giderse ondan istediğiniz verimi alamıyorsunuz"

Raikkonen şimdi ralliye geçti ve orada neler yapacağı mechul. Ama F1' in dışında bile yer alsa popülerliğini koruyacağına eminim. Çünkü o gerçekten en popüler isimlerden birisi. F1'le bir alakası kalmamış olmasına rağmen, birçok F1 sitelerinin hala kendisi hakkında haber yapması buna en büyük kanıt. Sarı saç- mavi göz kombinasyonu, kendine has karizması ve bunun sonucunda ona deliler gibi hayran olan çoğu dişi olmak üzere taraftarları var. Hatta kendisini destekleyen kadın taraftarların en az %75 inin türk olduğuna da eminim(küsüratlı sayı vereyim de salladığım anlaşılmasın). Tekrar F1' e dönebilir mi? Bundan sonra boşta koltuk bulması, hele hele onu şampiyonluğa ulaştıracak bir takımın koltuğunda oturması gerçekten çok zor bir ihtimal ama imkansız da değil. Ayrıca rallide iyi bir momentum yakalarsa F1' e neden dönsün ki? O yüzden Kimi taraftarları eğer onun F1' e geri dönmesini istiyorsa, rallide başarısız olması için dua etmelerinden başka bir çare yok.

16 Ocak 2010 Cumartesi

McLaren Button' ı Ne Diye Aldı?

2008 senesinin son yarışı olan Brezilya GP' ye bir geri dönelim. Yağmurlu bir yarış, Felipe Massa ve Lewis Hamilton arasında kıran kırana geçen bir şampiyonluk mücadelesi. Massa yarışı kazanıyor fakat Lewis Hamilton son virajda yaptığı atakla şampiyonluğu kimselere yar etmiyor ve birçok rekorla birlikte unvana uzanıyor. Rüya gibi... Aynı yarışı Jenson Button sessiz sedasız bir şekilde Massa' nın 1 tur gerisinde 13. bitiriyor ve yine aynı şekilde hazırlıklar ve ufak röportajlar sonrası evinin yoluna koyuluyor.

2009 senesinin Brezilya yarışına bir de göz atalım. Sezon başlamadan önce yarıştığı takımın F1' den çekilmesi üzerine neredeyse ortada kalıyordu Button. Kariyeri boyunca ark
a sıralarda dolaşan, belki de tek başarısı 2006 Macaristan' daki yağmurlu yarışta biraz da hasbelkader bir şekilde kazandığı yarıştı. Fakat şaşırtıcı bir şekilde bütün bir sezon boyunca onun yanına yaklaşan bile olmuyor ve 1 sene sonra Brezilya' da şampiyonluğa ulaşan o oluyor. Hamilton için ise sadece yarışı podyumda bitirmenin verdiği sevinç ve çok kötü bir şekilde geçen sezonun sırtında bindirdiği hayal kırıklığı mevcut.


Şimdi bu iki pilot önümüzdeki sezon aynı takımda yarışacak. Sezonun potansiyel en iyi ikilisi olmayabilir bu iki pilot ama, bana göre birlikte ne yapacakları en merak konusu olan pilotlar bunlar. Genel kanı, Hamilton' ın Button'ı bütün bir sezon boyunca afiyetle yiyeceği görüşünde. Fakat işler öyle de gitmeyebilir. Kim bilir ummadık taş baş yarabilir.

McLaren, Button' ı ne diye aldı? Jenson Button iyi bir pilot. Gerçekten bak. İyi yani böyle eli yüzü düzgün, yakışıklı, her genç kızın rüyası falan. Ama hız anlamında o kadar iyi olduğu konusunda emin değilim. Kariyeri boyunca orta sıralara demir atmış bir pilotun, hasbelkader bir şekilde difüzör denen zıkkımın yardımıyla şampiyon olduğu bir gerçek. Şampiyonluğu haketmedi demiyorum. Elbette bileğinin hakkıyla yarıştı ve aldı bu unvanı. Fakat bir Hamilton, bir Alonso kadar parlak göremiyorum ben Button'ı. Koyamıyorum onların sınıfına. Şimdi birçok taraftar: "Ama Button hep kötü otomobillerle yarıştı, potansiyelini gösteremedi kiie yeeeaaa" diye homurdanacaktır. Ara sıra forumlarda dolaşırken bu tip yorumlara rastlıyorum. Bunlara cevaben şunu demek istiyorum: E benim canım kardeşim. Alonsoyu Minardi' de yarışırken kara kaşı gözü için mi seçti de Renault' ya getirdi Briatore? Sırf takımda fin pilot olsun diye mi dünyanın parasını Peter Sauber' in eline verip Raikkonen' i McLarene getirdi Ron Dennis? Hepsi, o pilotlardaki yetenekleri keşfettiler ve kendi takımlarında işlediler. Bu pilotların şimdi neler başardıkları da ortada. Button gerçekten iyi bir pilot olsaydı, şimdiye çoktan McLaren ya da Ferrari' ye geçip başarılar elde etmişti zaten. Ama hiçbir zaman bunu yapamadı. Jenson Button' a hızlı bir pilot değil demiyorum. Ama bir Hamilton kadar yetenekli bir cevher değil demek istiyorum.

Ben bunları dedikten sonra, önümüzdeki sezon için Hamilton'ın Button'ı geride bırakacağını düşündüğümü düşünüyor olabilirsiniz. Doğru evet. Fakat, Hamilton bunu bu kadar rahat yapamayabilir. Button' ı her ne kadar bunları demiş olsam da, geçen seneki Heikki faciasından sonra takıma ilaç gibi gelecektir diye düşünüyorum. Heikki neydi öyle ya? İnanın, İstanbul yollarında taksicilik yapsa taksisine binmem yemin ederim. Öyle garip, öyle kafası başka bir yerde pilot Heikki. Button, Heikki' ye oranla bir gömlek daha zor gelecektir Lewis' e. Bu yüzden onu geride bırakabilmek için biraz daha zorlamak zorunda kalacak, bu da sezon içerisinde onu hep formda tutmaya yarayacaktır.

Jenson Button' ın şampiyonluğu kazandıktan sonra performansında bir gelişme olur mu peki? Kafamı kurcalayan birşey bu. Malum, gerçekten birçok zafer kazandı ve Button artık yarış kazanmanın nasıl bir his olduğunu biliyor. Nasıl galip geleceğini, zafere giden yolda ne tür engelleri aşacağını geçtiğimiz sezonda az çok gördü, tecrübe kazandı. Belki bu, onun artık daha zinde, hangi anda ne yapması gerektiğini iyi bilen bir pilota çevirir ve bunu önümüzdeki sezon çok iyi bir avantaj olarak kullanır. Jenson Button bunu yapabilir. Ama bunu başarması için, tekrar zaferler kazanıp bir kez daha şampiyonluk savaşı içinde olması ve şampiyonluk kazanması için önünde geçmesi gereken en önemli engel: Lewis Hamilton' ı yenmek. Umarım iki pilotta, bunu başarmak için ellerinden geleni yaparlar da biz de zevkli bir mücadele izleriz.


Bütün bir yazı boyunca, Button' ın yeteneğini, McLarene gelirse neler yapacağını sorguladım da başlıktaki soruya cevap vermeyi unuttum. Sahi ya, McLaren Button' ı ne diye aldı?

2 Ocak 2010 Cumartesi

ALONSO MU? FERRARİ Mİ?


Başlıktan da tahmin edileceği gibi, ne demeye çalıştığımı büyük ihtimalle anlamadınız(zaten ben de marjinal olsun diye öyle bi başlık koyduydum evet). Bilindiği gibi biricik çifte kupalı şampiyonumuz Fernando Alonso, uzun bir süre önce iki senedir sürdüğü hurda sayılabilecek Renault aracını sürmekten sıkıldı ve Ferrari' yle yarışmak için imza attı. Attı da niye attı? Sadece şampiyonluklar kazanmak için mi yoksa Ferrari' de yeni bir Schumacher efsanesi olmak için mi? Kendi ismimi daha öne çıkacak yoksa "Ferrari' nin herhangi bir pilotu" olarak mı yaşayacak? Daha iyi bir araçta kariyerini devam ettirmek için mi yoksa gitmek zorunda olduğu için mi? Ferrari' ye geldiğinde bu adam ne yapacak? Kimi gibi mütevazı bir şekilde sadece aracını mı sürecek yoksa takımda üstünlüğü ele geçirmek için akıl oyunlarına mı başvuracak? Bu soruları sıralarsak işin içinden çıkamayız. O yüzden hadi biraz Alonso ve Ferrari hakkında konuşmaya başlayalım.

En son şampiyonluğunun ardından 3 sene geçti Alonso' nun. Her ne kadar ondan sonra bir türlü şampiyonluğa ulaşamasa da, aslında kendini geliştirme açısından çok yol katetti(zaten bunu her fırsatta dile getirme rahatlığına da sahip). Kötü bir araçla iki sene boyunca yarışmak zorunda kaldı ve takdir edersiniz ki Ferrari' ye başarıya ve şampiyonluğa aç bir şekilde geliyor. Bu, onun için bir artıdır diyebiliriz. Tabi uzun bir süre orta sıralar için savaşmanın dezavantajları da var. Uzun zamandır bir yarış galibiyeti, bir podyum, bir heyecanlı mücadelenin için de göremedik kendisini ve bu, onun yarış kazanma dürtülerini törpülemiş olmalı. Bu çok normal. Uzun süre yarış kazanamazsanız, yarış kazanmak için yapmanız gerekenleri unutmaya başlarsınız. Alonso' da belki önümüzdeki sezonun ilk yarışlarında bu sorundan muzdarip olabilir, ama daha sonra bunu aşması çokta zor değil.

Konuşulması gereken en pimpirikli konu ise Alonso' nun Ferrari' deki statüsünün tam olarak nerede olacağı. Bilindiği gibi, 2 sene önce pek yürümeyen bir McLaren-Alonso birlikteliği vardı ve katı kuralları olan McLaren, daha fazla ilgi isteyen Alonso' yu kabullenemedi. Alonso' da, McLaren' den gördüğü (ya da göremediği dersek daha doğru olur) muameleyi kendine yediremedi. Bu konuda tartışmalar sürüyor tabi. Kimi Alonso, kimi ise McLaren haklı diyor fakat bu konuya şimdi girmeyeceğim. Fakat Ferrari daha açık bir takım. McLaren gibi sıkı bir disiplin içerisinde değiller ve Schumacher dönemindeki 1.pilot-2.pilot ayrımını da elbette herkes biliyor. Fakat Schumacher gittikten sonra takım pilotlar arasında eşit mücadele edilmesine döndü ve 3 sene boyunca böyle devam etti. Alonso geldiğinde de aynı şey devam edebilir mi? Büyük ihtimal öyle olacak çünkü yanında bu sefer Grosjean ve Piquet gibi ezip geçebileceği bir pilot yok. Felipe Massa gerçekten dişli bir pilot ve Alonso onu yense dahi, ona ağır bir üstünlük kurması çok ufak bir ihtimal. Alonso, 2010' da Massa' dan daha iyi bir performans sergileyecektir belki bana göre ama takımdan alacağı ilgi en fazla Massa'nınki kadar olacaktır.


İlk sene için bir şampiyonluk? Raikkonen ilk senesinde, mucizevi bir şekilde de olsa bunu başarmıştı. Alonso' da gayet başarabilir. Başaramayadabilir. Ama takımla olan iletişimi mutlaka çok iyi olacaktır. Sonuçta iki tarafta da bir Akdeniz sıcakkanlılığı var ve uyum sorunu, belki de sorun edilebilecek en son şey. Hatta Alonso' nun italyancası olduğunu da hatırlıyorum. Kısacası Ferrari, onun kariyerini sonlandırmak için ideal bir takım Alonso için. Ama işler böyle güzel de gitmeyebilir. Araca ve takıma alışma sürecinde Massa ipleri eline alıp bırakmayabilir. Alonso için ilk sene kabus gibi gidebilir. Çifte Dünya şampiyonu, bu sefer hünerlerini sergileyip herkese kendini hayran bırakabilecek mi yoksa McLaren' deki gibi bavulunu toplayıp gidecek yeni bir takım mı arayacak? Gerisi size kalmış...