Formula 1 Hakkında...

30 Haziran 2012 Cumartesi

Geçmiş senelerdeki yarışlardan edilinebilecek tecrübelerden de üzere, yaz sezonunun belki de en büyük karın ağrısı Valencia GP’ sini izlemeye maruz kalmaktı. 2009 sezonundan beri takvimde olan bu yarış, ne tam olarak bir cadde pisti kadar dar, ne profesyonel bir yarış pisti sıfatını hakedecek kadar da geniş ve akıcıydı. Heyecana kapılabileceğiniz bir viraja sahip olmayan, en ufak bir eğrisi bile olmayan bir pistten söz ediyoruz. Fakat F1 takımlarının sürekli şikayet ettiği, yarış rekabetinin araç rekabetinden çok “lastik rekabeti” üzerine yapılması durumu, belki de ilk kez bu yarışta seyir zevki bakımından işe yaradı ve Valencia halkı ve biz ilk kez bu pistte gerçek bir yarış izleyebildik. Yarışın bu kadar heyecanlı geçebileceğinin ilk sinyalleri aslında Cumartesi gününde saklıydı. Sıralamalardaki zamanlar o kadar yakındı ki, ikinci seansta ilk 5 pilot 0.2, ilk 10 pilot ise 0.7 sn içinde sıralandı. Griddeki takımların araç performanslarının birbirine bu denli yakın olduğu nadir sezonlardan birini yaşıyoruz. Farklar bu kadar birbirine yakın olunca, çok ufak farklardan geride kalacak olan sürpriz kurbanlar da olacaktı tabi. Cuma gününden beri genel olarak antrenmanlarını Pirelli’nin orta hamuruyla yapan, sıralamalarda da buna ısrar eden Ferrari ikilisi ikinci seansta yeterli zamanları elde edemedi ve ikisi de elendi. Michael Schumacher ise bir başka kurbandı. Rosberg belki de sıralamalardaki artan performansıyla son seansa kalabilmişti ama Mercedes haftasonu boyunca yeterli tempoyu pistte gösteremedi. Herşey devam ederken, farklar bu kadar yakın derken Vettel’in 0.4 sn farkla polü alması belki de en sürpriz olaydı. Red Bull, sezona tutuk başlamasından sonra geçen seneki gibi dominantlığını elde etmeye çok yakındı. Lotus pilotları da sezon boyuncaki en iyi sıralama performanslarından birini gösterip 4. ve 5. sırayı elde ettiler.
Lotus takımı haftasonundan beri tek turlardan çok yarış performansına daha çok çalıştı. O yüzden onlardan yarışta daha güçlü bir performans beklemek gayet normaldi. Bu nitekim oldu da. Start verildikten sonra Vettel yerini korudu ama Romain Grosjean ilk bir kaç turda Hamilton’ı alt etmeyi başaracaktı. Yarışta hakim olan strateji iki pitstop üzerineydi. Fakat geriden gelip tek pitstop yapan pilotlar pist içinde büyük bir trafik oluşturdu. Bundan da en çok faydalanan isimlerin başında Ferrari pilotu Fernando Alonso geliyordu. İspanyol pilot kendi evindeydi ve tam da istediği havaya sahipti: İspanyol aşkı. Avrupa şampiyonasındaki İspanya takımının başarıları, Alonso’nun tam da bu zamanda kendi evinde boy göstermesi İspanyol seyirciler için mutlak bir galibiyet isteğine dönüşüyordu. İlk pitstoplardan sonra önce Kimi Raikkonen’i, sonra da önünde tek pitstop yapan pilotlardan oluşan akıcı trafiği geçmeyi başardı. Ve açık olarak söylemek lazım ki, bunu pist üzerinde en rahat şekilde gerçekleştiren pilot oldu. Fakat bu çaba galibiyet için yeterli olacağa benzemiyordu çünkü en önde her tur rakiplerine 1 saniye fark atan bir Vettel vardı. İşin ilginç tarafı, Vettel’in attığı turlar o kadar istikrarlıydı ki, Grosjean ve Hamilton neredeyse pite girdikten sonra bile Vettel’in temposuna ulaşamadı. Red Bull’un lastikleri bitmiyor muydu? Grosjean’ın hızı bile onu yakalamaya yeterli değildi. Tam da bu sırada, artık galibin değil de podyum savaşının yapıldığı sırada güvenlik aracı Vergne-Kovalainen sürtüşmesi yüzünden içeri girdi ve yarış yeniden başladı. Bu en çok da Vettel için kötü haberdi. Farklar bir anda kapanınca herkes pite davranıp yeni lastikleriyle piste çıktılar ve bundan sonra kazananı lastiğini en iyi kim koruyan takım belirleyecekti .
Sezon boyunca pit ekibinin gazabına en çok uğrayan adam Lewis Hamilton, bu yarışta da bu konuda boş geçmedi ve geç bir pitstopla h em Alonso hem de Raikkonen’in gerisine düştü. Ve sonra bir anda ilginç şeyler olmaya başladı. Güvenlik aracının çıkmasıyla Alonso’nun Grosjean’ı geçip 2.liği alması, Vettel’in motor problemiyle yarışı bırakmasıyla ispanyol pilot için liderlik yolu göründü. Daha sonra Romain Grosjean alternatör problemiyle yarış dışı kaldı. Herşey bir filmin hızlı bir şekilde ileri sarılmasına benziyordu. Fernando o kadar da harikulade bir yarış çıkarmadı aslında. Ama yarış boyunca doğru zamanda doğru yerde olmasının ödülünü aldı ve kendi evindeki yarışı kazandı. Yarışın sonlarına doğru McLaren’den açıkça hızlı olan Kimi Raikkonen, son turlara doğru lastikleri bitmiş Hamilton’ı geçerek 2.sırayı aldı. Hamilton’da 3.olacağa benziyordu ta ki Maldonado’nun gazabına uğrayana dek! Pastor, viraj çıkışı kerbinde dışarı çıkarak İngiliz pilota yan taraftan bindirince bu ikisinin de sonu oldu. Ve podyum da hiç beklenmeyen bir isme, spora geri dönüşünden sonra ilk defa podyuma çıkan Michael Schumacher’in oldu.
Geçişlerin ve sürprizlerin bu kadar çok olduğu bir yarışta, belki de bu görüp görebileceğimiz en iyi Valencia GP’ idi. Fernando Alonso sezonun ilk ikinci kazananı olmuş olabilir ama rekabet bu şekilde sürmeye devam ederse, çok daha farklı kazananlar görmemiz pek de zor değil.

12 Haziran 2012 Salı

WELCOME BACK HAMILTON!

Welcome back Hamilton diyoruz çünkü İngiliz pilot sezonun başından beri galibiyete ulaşmaya en çok yaklaşan, fakat o yarışları kazanan 6 pilottan biri olamayan biriydi henüz. Fakat Kanada, tıpkı 5 sene önce 2007′de ilk yarış galibiyetini aldığı gibi güldü yüzüne ve şampiyonluk yarışında onu potaya soktu. Monako’da Webber’in kazandığı yarışın ardından Kanada’da da aynı favorilerin öne çıkması bekleniyordu. Çünkü Gilles Villeneuve pisti de tıpkı Monako gibi mekanik yol tutuşunun yüksek olduğu, yüksek kerbli bir pist. Red Bull ve Mercedes’in bir önceki yarış ki hakimiyetleri şimdi de sürmeli miydi? Bir takım harici evet. 6 yarıştır tek bir galibiyet kazanabilen ama kağıt üstünde pistteki en hızlı araca sahip olduğu düşünülen McLaren yine Cuma gününden beri en dominant takımdı. Antrenmanlarda hızlılardı tıpkı sıralamaların ilk seanslarında olduğu gibi. Ama pol pozisyonu Vettel’in oldu. Red Bull’un sezonun başından beri özellikle tek turlarda geliştirdiği muazzam performansı en sonunda meyvesini veriyordu. McLaren ekibi hızlıydı ama sadece Lewis hızlıydı. Button sıralamalarda 10.oldu. Yarışta da pek bir varlık gösteremedi. Sorunu hakkında bir dipnot ekleyecek olursak; durumun performans farkından değil, mühendis ekibinin yaptığı yanlış süspansiyon ayarlarından olduğunu da söyleyelim. Çok zor ısınan Pirelli lastikleri konusunda Hamilton agresif sürüş stili dolayısıyla sorun yaşamıyor. Kerblere saldıran, yarış içinde ve dışında yaptığı hamlelerde de daha çok manevra yapan Hamilton’ın aksine yumuşak bir sürüş stiline sahip Button’ın lastiği aynı güçte ısıtması beklenemezdi. Bu aslında Monako’da da böyleydi fakat takım onun bu sorunu çözmesi için gerekli olan süspansiyon ayarlarını ona sunamadı. Sonuç olarak İngiliz pilota da son 4 yarışta sadece 2 puan almak düştü. Yine de biz asıl konumuza dönelim. Şampiyonluğun belki de en güçlü 3 adayı Vettel, Hamilton ve Alonso’nun ilk 3 sırada başladığı Kanada GP’si temiz bir startla başladı. İlk 3 asla birbirinden kopmadı. Performansları da birbirine yakındı. Massa’nın son yarışlarla beraber yükselen performansı Webber’i kovalarken attığı spinle heba oldu. Mercedes Monako’ya kıyasla yeterli hıza sahip değildi. Takım en azından sıralamalarda aracı çalıştıramayıp önemli yerler elde edemediler. Yarış boyunca da ön sıralara yaklaşmaktan uzaktılar. Yarışın galibiyetini belirleyecek olan da neredeyse her zamanki gibi kimin lastiklerini doğru kullanacağıydı. Lastik aşındırma konusunda nispeten daha yumuşak bir pist olan Kanada’da tek pit stop yapılması hemen hemen pilotların kafalarında olan bir şeydi. Sıralamalarda son seansa kalamayıp soft lastiklerle yarışa başlayan Lotus pilotu Kimi Raikkonen bu yolu seçmişti mesela. Fin pilotun soft lastikleri tam 41 tur dayandı. Ama performans yine de istenilen düzeyde değil. Geri kalan turlarda super softlarla araç hiçbir zaman en hızlı tur zamanını atacak kadar hızlı olmadı. Takım arkadaşı Grosjean ise açık bir şekilde daha iyi bir performans sergileyerek araçtan tam verimi aldı. Tabi ilk başlarda bu performansın podyumu getirebileceği pek kolay gözükmüyordu. Fakat ön tarafta işler çabuk değişti. Önce Hamilton liderliği Vettel’in elinden aldı pitstoplarda. Farkı da açtı açmasına ama en başında belirttiğimiz üzere Lewis’in agresif sürüş stili lastiklerinin daha çabuk bitmesine yol açtı. Alonso ve Vettel hemen hemen daha iyi turlar atıyordu. İşte tam o sırada yarışın kırılma noktası gerçekleşti. Lewis arkasında 10 saniyeden fazla fark yarattıktan sonra pite girdi. Yarışın bitmesine de 15 tur kala Hamilton’ın pite girmesinden sonra liderliğe yükselen Alonso’nun aklından muhtemelen şu cümleler geçti: “Bir pitstop daha yapmaya ne gerek var ki?” Liderlik o an çok tatlı gelmişti İspanyola. O an tek pitstop stratejisi daha çekiciydi ve elindeki liderliği kaybetmek istemeyen ve lastiklerine güvenen Alonso pite girmedi. Ama Lewis’in arayı kapatma hızı gereğinden fazla hızlıydı. Aslında Ferrari bunu farketti de . Ama artık çok geçti. Hamilton tur bindirirmişcesine önündeki Vettel ve Alonso’yu tekrar geçti. Vettel bunun üzerine yarışın bitimine 5-6 tur kala tekrar pite girdi. Bu da aslında çok gereksiz gözüküyordu ama pite girmemekte ısrar eden Alonso’nun tur performansı yerlerdeydi. Vettel bir pitstop daha yapmasına rağmen Alonso’dan tur başına 3 saniye aldı ve onu geçti. Tıpkı onu daha önce geçen Grosjean ve Perez gibi. Hamilton, yarış içinde lastik kumarını tartışmasız en iyi oynayan kişiydi. Galibiyetini de bu şekilde aldı. Red Bull’da aynı mantığı güdüp daha erken pite girseydi galibiyeti kovalayabilirlerdi ama 4.lükle yetinmek zorunda kaldılar. Bu lastik kumarı da poydum beklemeyen Romain Grosjean ve Sergio Perez’ e yaradı. İkisi sırasıyla 2. ve 3. olarak haftasonunun belki de en verimli puanlarını aldılar. Sonucun böyle olması da pilotlar klasmanını kızıştırıp bir dahaki yarışı daha heyecanlı kılmaya yetti de arttı bile.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

MAVİLERE MERHABA DEYİN: WİLLİAMS'IN DÖNÜŞÜ

Herşey Williams’ın Çin’den sonra kademe kademe artan performansından sonra başlamıştı. Pastor Maldonado’nun çabaları, Hamilton’ın sıralamalardaki diskalifiye olmasının verdiği avantajla da birleşince mavili takım artık yıllar sonra zafer kazanan bir takım haline dönüşmesi geriye kalan 64 tur sonra belirlenecekti. Kasedi birkaç gün geriye sardığımızda, Avrupa sezonunun başlamasıyla beraber favori takımlar McLaren, Red Bull ve Lotus arasında galibiyet mücadelesi geçebileceği düşünülen bir yarış vardı önümüzde. Birçok takımın Mugello testleri öncesi ekstra güncellemeleri ile beraber öne çıkan farklı bir takım da görünebilirdi ama kontrol genelde hep McLaren’de gibi gözüktü. İş sıralamaya geldiğinde de öyleydi. Bahreyn gibi burada da un gibi ufalanan dayanıksız Pirelli hamurları yüzünden birçok pilot ekstra tur atmamaya çalıştı. Tıpkı Bahreyn’deki gibi burada da bu kumarın kurbanları vardı; Button ile Vettel. Pirelli ekibi böyle lastikler yapmaya devam ettiği sürece bu tarz rekabetten uzak sıralamalar izlemeye devam edeceğiz gibi. Ama bunların hiçbiri, hedefine kilitlenmiş Lewis Hamilton’ı durduramadı. Üstüste hızlı turlar geldiğinde şapkadan bir anda fırlayıp büyük farkla 1.sırayı alan Pastor Maldonado’ya 0.5 sn fark atacak kadar hızlıydı Lewis. Peki ya bu Williams pilotu da nereden çıktı? Şaşırılmayacak birşey değildi dersek yalan olur. Ama bu sene, geçen seneye oranla takımın çok daha farklı bir paketi vardı. Bruno Senna o kadar dikkat çekmese de, Maldonado’nun elinde bu araç bazı zamanlar oldukça hızlı olabiliyordu. Tabi Williams için herşey, Hamilton’ın sıralamalar için yeteri kadar benzin koymayı unutmasıyla başladı. Diskalifiye olan İngiliz pilotun ardından 1.cebin sahibi artık Williams pilotunun olacaktı.
Ön cepte bir Williams, onun hemen arkasında ise tam motive olmuş bir yerel kahraman Alonso ve onların hemen ensesinde sezonun yeni sürprizi Lotus pilotları olunca galibiyet mücadelesi için ya Raikkonen, ya da Alonso’nun ismi geçiyordu. Pastor gerçekten galibiyet kazanacak hıza sahip miydi? Cevap evet. Start verilir verilmez Alonso her zamanki muhteşem startlarına bir yenisini ekledi ve Venezuella’lı pilotu ilk 300 metrede geçiverdi. Hemen arkalarında takım arkadaşı Grosjean’ı geçip 3.lüğe yükselen Raikkonen ve Mercedes pilotları vardı. Maldonado, Alonso’nun peşini uzun süre bırakmadı. Lotus onlara ayak uyduramadı. Ama Maldonado’nun hızı nedense takım arkadaşı Bruno Senna’da yoktu. Brezilyalı pilot orta sıralardayken bunun üzerine bir de Michael Schumacher ile kazaya karıştı. Aslında ortada çok ciddi bir hata yoktu. Fakat freni çok erken yapınca Alman pilot kaçacak bir yer bulamadı ve Senna’nın arka kanadını yerinden kaldırdı. Geri dönüşünden beri ilk kez bu kadar hızlı bir araç bulan Alman pilot için bundan daha berbat bir sezon açılışı olamazdı herhalde.
İlk pitstoplar sonrası ön grupta bir değişiklik yoktu. Fakat en dikkat çekici şey Maldonado’nun hala Alonso ile rekabet edebilecek gücü olmasıydı. Venezuella’lı pilot hiç arkasından kopmadı. Williams’ın yarış performansı, tek tur performansı kadar da iyi miydi? En azından İspanya için iyiydi. Hatta Alonso’da oldukça hızlıydı. İspanya’ya gelene kadar aşırı derecede temkinli konuşan, neredeyse takıma gelecek övgüleri bile reddedecek olan Ferrari’nin gelişim kaydettiği apaçık ortadaydı. Lotuslar bile bu ikilinin hızına ayak uyduramadı. Yarışın en kritik anı ikinci pitstoplar öncesi Maldonado’nun erken pite girmesiydi. Zaten üç dört sonra bir tur bindirme trafiğinin arasına girecekti. Yeni takacağı lastikler de çok çabuk turlar atacağından İspanyol pilotun önüne geçebilirdi. Tam da öyle yaptı ve tam da öyle oldu. Alonso bir anda kendisini 4-5 saniye geride ikinci buldu. Tekrar geçmek için çok uğraştı ama başaramadı.
Son pitstoplar sonrası da bu sefer hızlanan Lotus’lardı. “Peki neden yarışın başında değil de sonunda?” sorusunun yanıtına takımdakiler-pilotlar da dahil olmak üzere- şanssızlık olarak niteledi ama ortada eksik birşey olduğu kesindi. Çünkü yarışın sonunda kullanılan hamurlar öncesinde de kullanılmasına rağmen arada 2-3 saniyelik bir fark vardı. Kimi Raikkonen her tur 1.5 saniye arayı kapatmasına rağmen artık çok geçti. Açtığı arayı 10 turda kapatması imkansızdı. O yüzden ilk 3 sıra başladığı gibi bitirdi. 2004 Interlagos’da Juan Pablo Montoya ile kazanmıştı en son Williams. Kolombiyalı pilotun Williams’la olan son yarışıydı o da. 8 yıl boyunca takım galibiyetin ucundan bile geçememişti. Ama şimdi, hem de hiç de beklenmedik bir anda güçlü bir araçla gelen galibiyet Frank Williams’ın güldürmeye yetti. Yerel kahraman bir kez daha podyuma çıkarak fakir ama gururlu aracıyla şampiyonluk şansını devam ettirdi. Aynı aracın bir diğer sahibi Massa’nın ise 15. sırada bitirip kredisinin artık sonuna doğru geldiğini de hatırlatalım. İlk 5 yarışın 5 farklı kazananı ve gelecek yarış Monaco gibi bambaşka bir pistte 6.farklı bir kazanan olma ihtimali hiç de az değil.

25 Nisan 2012 Çarşamba

Parmak Çocuk'un Dönüşü

Sezonun 4.yarışı Bahreyn’de aslında bir yarış olmayabilirdi. Biz de bu satırları yazmıyor olabilirdik. Bahreyn ülkesindeki iç karışıklıklar, yüksek gerilim ile yarış şartlarının oluşması çok zordu. Ama bunlar Bernie Ecclestone’un para hırsından daha büyük müydü? Tabi ki hayır. Takımlar Bahreyn’e yol aldığında, kavurucu bir sıcak da bizi bekliyordu. Pist ısısının bu kadar yüksek olması, lastiklerin de bu ısıya oldukça duyarlı olması bizi çok farklı favorilerin öne çıkabileceği çok farklı bir yarışa bize hazırlıyordu zaten. Son yarışın çiçeği burnunda galibi Nico Rosberg ile büyük favori McLaren pilotlarının dominesinde cuma günü geçse de, sıralamalar bizi çok farklı bir yere götürdü. Önce ilk seansta Michael Schumacher, sonra da ikinci seansta Kimi Raikkonen körü körüne elendiler. Aslında ikisinin de amacı aynıydı; oldukça az tur atıp temiz lastikleri yarına saklamak. Çok açık bir kumardı çünkü temiz lastikleri yarınki uzun sürecek yarışa saklamak avantaj olsa da, sıralamalarda pistin yol tutuşu o kadar fazlaydı ki tur zamanları bir anda 1 saniye kadar iyileşti. O yüzden erkenden elenmek de kaçınılmaz oldu. Değişkenlerin bu kadar istikrarsız olduğu bir anda, pol pozisyonu da beklenmedik bir şekilde Sebastian Vettel’in oldu. Sezona sönük başlayan Red Bull takımı tabi ki bu polü beklemiyordu. Yarış içinse en büyük rakibi herhalde hemen arkasında başlayacak olan Jenson Button ve sıralamalarda ilk defa mağlup ettiği takım arkadaşı Mark Webber olacaktı.
Schumacher ve Raikkonen’in başını çektiği lastik kumarını oynayan pilotların(nitekim buna son seansa kalıp da tek bir tur atmayan Fernando Alonso’yu da ekleyebiliriz) yarışta bunun karşılığını alıp alamayacakları neredeyse ilk 10 turda belli oldu. Rosberg’in vasat startıyla başlayan yarışta pist sıcaklığı o kadar yüksekti ki, Pirelli’nin “soft” hamur lastiği ilk 10 turda eriyiverdi. Kimi’nin startta 7.sıraya yükselip daha temiz lastikleriyle öne doğru ardı ardına ataklar y apması da zaten bunu kanıtlar nitelikteydi. Bir türlü yol tutuş sağlamayan Button girdi önce pite. Diğerleri de onu takip etti. Pitstop yaptıktan sonra dereceler iyileşti ama takımlar arasındaki hız farkı neredeyse yok gibiydi. Tek bir takım hariç: Lotus. İki pilotuyla da harika bi start alan Lotus ya anormal hızlıydı, ya da rakipleri anormal yavaştı. Grosjean ve Raikkonen ilk pitstoplardan sonra rakiplerini oldukça da rahat bir şekilde geçerek lider Vettel’in arkasına yerleştiler. Sezonun sürpriz takımına bir galibiyet gelebilir miydi? Sebastian Vettel’in ilk pitstoplara kadar açtığı fark onun için bir emniyet sübabıydı ama Lotus’un farkı kapatış hızına karşı koyacak kadar da etkili değildi. Kimi, takım arkadaşı Grosjean’a göre daha hızlıydı çünkü altında dünden sakladığı yumuşak hamurlar vardı. Bütün pilotlar orta sertlikteki hamurla yarışırken onun bu avantajı iyi şekilde kullanması gerekirdi ve kullandı da. Ama Grosjean’ın dibine geldiğinde onu geçmek biraz zaman aldı. Kimi, her ne kadar Vettel’i yakalasa da lastiğin diriliği kendini kaybetmişti ve Fin pilot Vettel’i geçecek hızı düzlüğe taşıyamadı.
Bütün bunlar olurken, yarışa 2.sırada başlayan ve start öncesi galibiyetin de favorilerinden biri olan Lewis Hamilton günün şanssız çocuğuydu. Yaptığı iki pitstopun ikisinde de zaman kaybeden İngiliz pilot için bütün yarış kaybettiği yerleri geri almakla geçecekti. Tabi Rosberg ve Alonso ile kurdukları cadı kazanı yüzünden bunu yapması da pek kolay olmadı. Yarış boyunca Nico Rosberg’in agresif sürüşü, hem Fernando Alonso’yu hem de Hamilton’ı pist dışına göndermeye yetti. Öyle ki; Alonso bile takım radyosundan bu durumun incelenmesi gerektiğini pit duvarına iletmişti. Hakemler de öyle yaptı ama kararı yarış sonuna bıraktılar.
İlk 3 yarışın aksine farklı hava ve pist koşullarının çok farklı favorileri öne çıkarması sayesinde McLaren, lastiklerini aslında ne kadar da yeterli kullanamadığını farketti. Takım patronu Martin Whitmarsh’da bunun üstünde duracaklarına emindi. Yarışın sonlarına doğru Button önce lastik performansından, sonra da diferansiyelden sorun yaşayınca yarışı bıraktı. Bugün Sebastian Vettel’in ve tabi ki Lotus pilotlarının günüydü. Vettel, ara ara Kimi’nin nefesini ensesinde hissetse de kolay bir yarış kazandı. Buz Adamın F1’e geri döndükten 4 yarış sonra podyuma çıkması ve Romain Grosjean’ın da kariyerinin ilk podyumunu elde etmesi Bahreyn’deki yarışın dipnotlarıydı.

21 Mart 2012 Çarşamba

İLK YARIŞIN ARDINDAN: AVUSTRALYA GP

2012 sezonunun ilk yarışı Avustralya GP için hazırlıklar yapıldığında, aslında kimin daha hızlı olduğu konusunda birçok kimsenin net bir fikri yoktu. Kış testleri birçok belirsizlikle sona ermişti. Her ne kadar takım yöneticileri Red Bull’un hala en hızlı olduğunu söyleseler de, Avusturyalı takımın geçen sezonki o dominant gücünü gösteremeyeceği bekleniyordu. Ayrıca Red Bull’la birlikte McLaren ve Mercedes’in de testlerde iyi performanslar çıkarması, Lotus’un onları zorlaması ve Ferrari’nin düş kırıklığı derken sezonun ilk yarışı yine her zamanki asıl performansları bize gösterecek, ak ve karayı bize bulduracak bir kanıt niteliği taşıyacaktı.
Cuma günkü sezonun ilk antrenman seanslarından dikkate değer bir veri çıkması çok güçtü. McLaren pilotları biraz daha öne çıksa da pistin yer yer yağmurlu ve oldukça ıslak olması zamanların inandırıcılığını azalttı. Artık herşey Cumartesi gününe kalmıştı.
Sıralamaların en büyük sürprizlerinden biri kuşkusuz Kimi Raikkonen’in henüz ilk seansta elenmesiydi. Fin pilot, cuma gününden beri nükseden direksiyon sorunuyla uğraşmıştı. Takım bu sorunu sıralamalara yansıtmamayı önemli ölçüde başardı ama bu sefer de Kimi 12.viraj çıkışı pist dışına taşınca elindeki son şansı da kaybetmiş oldu. Sürprizler burada bitmedi. Daha sonra da Ferrari çifti ikinci seansta elendi. Herkes Ferrari’nin ne kadar karın ağrısı bir kış mevsimi geçirdiğini, diğer takımlara oranla bir adım geride olduğunu biliyordu. Ama durumun vehameti o an anlaşıldı. Alonso’nun bile aracını son bölüme taşıyacak hızı yoktu. Sonuçta ikisi de elendi. Son seans ise McLaren-Red Bull rekabeti şeklinde geçecekti. En azından öyle düşünülüyordu. McLaren pilotları üzerine düşeni yaptı. Hamilton seans sonuna doğru attığı turla sezonun ilk pole pozisyonunu aldı. Onu da Button izledi. Ama Red Bull’lar o kadar hızlı değildi. Önce hiç beklenmedik bir isim Romain Grosjean, Lotusuyla aracını 3.sıraya taşıdı. Onu ise Michael Schumacher izledi. Webber ve Vettel sadece 5. ve 6. Sırayla yetinebildiler.
Startın ardından McLaren’lerin yerini koruması zor olmadı. Ama Button iç tarafın avantajını kullanarak takım arkadaşını geride bırakmayı başarmıştı. 3.sıradan kalkan Grosjean ve Webber startın en fazla kaybeden isimlerinden ikisiydi. Fransız pilot önce Schumacher’e ardından da arkasındaki Red Bull pilotlarına geçildi. Çok fazla geçmeden de Maldonado ile yaşadığı temas sebebiyle süspansiyonu kırıldı ve sezonun ilk yarış dışı kalan ismi oldu.
Button liderliğindeki McLaren ikilisi önde, onu izleyen Schumacher ve yaşlı Alman pilota baskı uygulayan Vettel arkadaydı. Bu dörtlüyü de Rosberg ve arka sıralardan müthiş bir start alan Alonso’yu da eklemek lazım. Geçen seneyi hatırladığımızda böyle bir tabloyu pek nadir görürdük. Red Bull pilotlarının kendi hızlarını ve araçlarının performanslarını kanıtlamaları gerektiği ortadaydı. Vettel, Schumacher’e oldukça baskı kurdu ama bir süre sonra pist dışına çıktı ve neredeyse arkasındaki Rosberg’e de geçiliyordu. Ama Vettel için iyi bir haber, Michael Schumacher’in birkaç tur sonra pist dışına çıkıp yarış dışı kalacak olmasıydı. Nitekim bu McLarenleri yakalamak adına iyi bir haberdi.
Grosjean’ın yarış dışı kalmasından sonra pistte kalan tek Lotus pilotu Raikkonen 18.sıradan kalkıp 12.sıraya kadar yükselmiş, Kobayashi ile de ufak bir temas sonucu ile de olsa rakibini geride bırakmayı başarmıştı. Lotus oldukça hızlıydı. Ama şaşırtıcı derecede performansı yüksek olan bir başka takım daha vardı: Williams. Bu performansın başrolündeki Maldonado uzun süre ön gruptan, hatta Alonso’nun ensesinden kopmadı.
McLaren pistin en hızlı takımı olsa da, Pirelli lastiklerini en hunharca kullanan takımda onlardı. Button ve Hamilton lastiklerini çok çabuk bitirdi ve pit duvarına sürekli bunu şikayet ettiler. Hamilton performans olarak biraz daha Button’ın gölgesindeydi. Hata Button ile Vettel arasında Hamilton olmasaydı, İngiliz pilot liderliğini bu kadar kolay devam ettirmeyebilirdi. Nitekim öyle de oldu. Petrov start-finiş düzlüğünün neredeyse ortasına aracını parkedince güvenlik aracı piste girdi ve sonuçta McLaren pilotlarının avantajı tuzla buz oldu. Hamilton, Vettel’in hızlıca yaptığı pitstop sayesinde 3.lüğe düştü. Webber’de onun hemen arkasında yer alarak iki takım ilk dört sırayı doldurdu. Bu iki dominant takımı takip eden Alonso idi. Peki ya takım arkadaşı neredeydi? Felipe Massa aslında bütün haftasonu yokları oynadı. Yarışta da pek varlık gösteremedi. Pist için kapışmaları genellikle kaybetti ve sonunda da yarışı bıraktı.
Asıl McLaren-Red Bull savaşı 1.lik için, yani Vettel-Button arasında geçecekti ama Button çetin cevizdi. Güvenlik aracı çıktıktan hemen sonra 4 saniyelik bir fark oluşturdu. Vettel, Button’ın hızına daha sonra erişti ama o zaman da çok geçti. Sonuçta Button sezonun ilk yarışını kazanmış oldu. Rahat bir şekilde kazandı aslında. Ama dominant bir galibiyet miydi? Geçen seneki Vettel’in galibiyetlerini göz önüne alırsak, hayır. Button her ne kadar yarışı kazansa da, önde olmanın verdiği avantajı iyi kullandı. McLaren ve Red Bull arasındaki hız farkını değerlendirmek için birkaç yarış daha beklememiz lazım. Yarışın herhalde gözdeleri eski kurtlar Alonso ve Raikkonen’di. Çifte Dünya şampiyonu Alonso, felaket diye nitelendirilen aracını 5.sırada tutmayı başardı. 2 yıldır F1 aracı sürmeyen Raikkonen ise ilk yarışında iyi bir yükselişle 7.sıraya kadar çıktı. Eğer bu iki pilotun takımları da potaya girecek olurlarsa bizi çok daha güzel bir mücadele bekleyecektir.

7 Mart 2012 Çarşamba

2012 FORMULA 1 KIŞ TESTLERİ ANALİZİ

Bilindiği üzere Formula 1 kış testleri, hangi sezon olursa olsun genellikle aynı rutin süreci işler. Günü en hızlı bitiren takım veya pilot medyaya mutlaka mütevazı demeçler verip, performans açısından rakipleriyle çok fazla zaman farkının olmadığını söyler. Birçok pilot kendi takımlarının gösterdiği aşamayı anlatmaktan çok, rakip takımların gelişimlerinden söz etmeye daha meraklıdırlar. Bu ve bunun gibi birçok örnek, 2012 kış testlerinde de birçok kez yaşandı. Peki gerçekten kimin hızlı veya yavaş olduğu, böylesine aldatmacı demeçler ve performanslar ışığında değerlendirilebilir mi? Hemen hemen evet.


Takımlar bu sezon Jerez’de 4 gün, Barcelona’da ise dörder günlük iki seans halinde toplam 12 gün işbaşındaydı. En hızlı aracın kim olduğunu göstermek gerçekten güç. Ama gerek basının ve gazetecilerin ısrarlı takiplerinden, gerek de test performanslarından anlaşıldığı kadarıyla Red Bull’un diğer takımlara oranla daha hızlı olduğu aşikar. Ama bu sefer bir tek fark var ki; Red Bull o kadar da dominant olmayacak gibi görünüyor. Yaygın kanı, takımın gerçek gücünü testlerde göstermediği yönünde. Nitekim geçen sene de aynı stratejiyi izlemişler ve sezon başladığında bir anda ipleri eline almışlardı. Özellikle Barcelona testlerinde takım tek turluk performanslardan çok yarış simülasyonlarına daha çok yüklendi ve tahminen de dolu depoyla yüklendi. Red Bull testlerde, her ne kadar sadece Barcelona’nın ilk gününü Vettel ile lider kapatsa da, Helmut Marko bütün bu aldatmacalara ufak bir nokta koyup takımının diğerlerine göre ufak bir farkla da olsa önde olduğunu söylüyor. Biz de onu muhtemelen haklı sayuyoruz.
Peki Red Bull’un arkasından gelen takım kim olabilir? İşte burada net bir cevap yok. Mercedes ve McLaren en yüksek ihtimalli iki takım gibi duruyor. Hamilton net olarak, geçen seneye oranla çok daha güçlü olduğunu ve gerçek güçlerini henüz göstermediği gibi çok iddialı bir giriş yaptı. Ross Brawn’da neredeyse aynı demeci vererek onu kovaladı. Rosberg ve Schumacher ise yeni araçlarının büyüleyeciliğinden oldukça söz etti. Peki zamanlar ne diyor? İki takımda aynı günlerde farklı programlarla çalıştı. Ama kilit gün Barcelona testlerinin 6.günü gibi. Çünkü iki takımın da o gün yarış simülasyonlarına ağırlık verdiğini biliyoruz. Ve o gün Hamilton ile Schumacher’i sadece 0.1 saniye ayırdı. Fark gerçekten çok az. Ama Mercedes’te bütün test günleri boyunca Red Bull gibi performansını gizlemediyse(ki çok büyük bir iddiası bulunmamasını düşünürsek gizlemesi pek düşük bir ihtimal) McLaren’den bir adım geride gibi duruyor. Bilindiği gibi MP4-27, o ilginç köpekbalığı burun tasarımını kullanmayan tek takım. Bu onlara ne tür bir getiri sağlıyor bilmiyoruz ama gözlemlere göre hızlı virajlarda rakiplerine göre daha fazla yol tutuş kaybettiği en büyük iddialar arasında.

Elbette ki konuşulması gereken bir diğer takım Ferrari. Açıkça söylemek gerekirse Maranello takımının ne yaptığını kimse bilmiyor. Çünkü gerek demeçler, gerekse performanslar çok çelişkili. Önce Jerez’de Massa ve Alonso çok ümitsiz açıklamalar yaparak aracın katetmesi gereken daha çok fazla yol olduğunu söyledi. Daha sonra Barcelona testlerinin ilk günlerinde Alonso hız konusunda endişe etmediğini, sadece en hızlı olmadıklarını iddia etti. Massa’da ümit verici açıklamalar yaptı. Bu sefer de Barcelona testlerinin son dört gününde ise takım egzos tasarımını komple kaldırıp geleneksel tasarıma geçti. Tur zamanları geriledi. Pat Fry kimse bizden podyum beklemesin dedi. Ama testlerin en son gününde Alonso, lider Raikkonen’e en fazla yaklaşan isimdi. En sonunda da takım pilotlarına brifing yasağı koyarak daha da ileri gitti. Bu takım gerçekten hızlı mı, yoksa yavaş mı bilinmez ama sorunlar yaşadığı kesin. Nitekim Button bile testler sonrasında Ferrari’nin kötü formuna değinmişti.

Bir de geriden gelenler var tabi. Herhalde bu konuda başı çeken takım Lotus olur. Son iki yılını rallide geçeren Kimi Raikkonen’i de kadrosuna katıp iyi bir hava yakalayan takım için işler oldukça yolunda gibi. Aslında testler esnasında birçok sorunla da karşılaştılar. Önce Barcelona testlerinin ilk dört günlük seansından şasi sorunu sebebiyle çekildiler ve zaten atılacak her turun çok kıymetli olduğu testleri kaçırdılar, hem de şasi tasarımının üzerinden geçtiler. Daha sonra Raikkonen’in aracında çıkan direksiyon problemi takımın oldukça efor sarfetmesine sebep oldu ama onlar için işler yolunda gibi. Raikkonen ve Grosjean aracın dayanıklılığından şüphe duymadıklarını tekrarladılar. Grosjean ve Kimi, pistte oldukları her gün genelde zaman tablosunun en üstündeydiler. Geçen seneye göre çok daha iyi oldukları kesin. Hele hele şu anki tabloya göre Ferrari ile neredeyse kafa kafaya tutacak kadar gelişim gösterdiler. Ama Melbourne’da bir galibiyet kovalayacak kadar da baskın olmadıklarını söylemek lazım.
Sezonun başlamasına bir buçuk hafta kala durumların hemen hemen bu şekilde olması, rekabetin geçen sezona oranla daha sıkı olacağının bir göstergesi gibi. Bu sefer potaya giren daha çok takım var. Ve geçen sezonun baskın gücü Red Bull’un da bütün sezonu domine edecek bir gücü yok gibi görünüyor. Bu da bizi sanki daha heyecanlı bir sezonun bizi bekleyeceğine olanak tanıyor gibi.

11 Kasım 2011 Cuma

KİMİ'NİN DÖNÜŞÜ

Kimi Raikkonen, 2000’li yılların başında Formula 1 sahnesine adımını atmış, inişli çıkışlı gezen grafiğini bir şampiyonlukla taçlandırmış, daha sonra sessiz ve erken bir şekilde F1 arenasından çekilip kendini ralliye ve Nascar’a veren, şimdi ise tekrar özlediği Formula 1 pistlerine geri dönmek isteyen bir pilot. Peki ama nasıl? Hangi takımla ve ne şekilde? Son sorulması gereken soru ise sürekli değişen kurallar, yeni sürüş zorlukları derken 2 senedir F1 koltuğuna oturamayan Buz Adam nasıl adapte olacak?


Bundan tam 2 yıl önce, Kimi Raikkonen F1 kariyerini noktaladığında 30 yaşında, “veteran” konumunda bir pilottu. Devam edebilirdi. Ama olmadı. Ferrari’deki son 2 senesi hiç de iyi değildi. 2008’e iyi başlamasına rağmen sürekli takım arkadaşının gerisinde kalmış, 2009’da ise elindeki kötü araç yüzünden mücadeleyi bırakmıştı. Takım için pek uğraşmadı. Takım çalışanlarıyla arası hep “çok iyi” olmadı. Onun yaptığı tek şey aracını sürüp en yüksek verimi almaya çalışmaktı. Ama Ferrari, pasif bir Finli yerine, cebinde sponsorloruyla gelen çifte Dünya şampiyonu bir İspanyol’u tercih etti. Kimi, şampiyonluk mücadelesi verebilecek bir takım bulamayınca da ralliye sardı. Ama geçtiğimiz bu 2 sene çok şey oldu. Araç içi ayarlar değişti. Direksiyonlar karmakarışıklaştı. DRS sistemi devreye kondu. 2 senede değişmiş birçok şey, tekrar F1 aracı sürmek isteyen bir pilotun adapte olmasını zorlaştıran şeyler. Michael Schumacher’i hatırlayın. 3 sene boyunca F1’den uzak kaldı ve ilk senesi felaketti. Fin pilot aslında bu durumu önemsemiyor. “Yapacağım şey en fazla, başka şeyler denemektir.” demesi bile kendini güvenini gösterir.

Tabi Raikkonen’in dönmesi demek, yarışacağı takımın hangisi olacağı sorusunu da beraberinde getirmekte. Elbette ki ana hedefi şampiyonluk mücadelesi verebilecek bir takım. Ama hiçbirinde bir koltuk boş değil. Red Bull iki pilotundan da memnun ve Webber’in sözleşmesi en yakın 2012’de bitecek. McLaren iki İngiliz pilotuyla işini gayet iyi yürütmekte ve pilotların da takımlarından bir şikayeti yok. Ferrari’de bir tek Massa’nın yeri garanti değil ama 2009’daki o ayrılıştan sonra Kimi’nin tekrar Ferrari’ye dönmesi imkansız gibi bir şey. O yüzden Buz Adam ya bir sene daha beklemek zorunda. Ya da taviz vermek zorunda. İkincisini uyguladığını Williams ile görüşmelerinden anlamak mümkün. Kimi, önce Williams’ın Groove’daki fabrikasını ziyaret etti ve daha sonra da Williams ile görüştüğünü doğruladı. Peki gerçekten Williams ile geri dönerse ne olur? Şunu söylemek gerekir ki, F1’e başladığı ilk sene haricinde Kimi hep büyük takımlarda yarıştı. Bu sene gerçekten berbat bir sezon geçiren ve 1 puanın bile mücadelesini zor veren bir takımla geri dönmek Kimi’nin gelecek sene başını ağrıtabilir. Şampiyon bir pilotun böyle bir takımda yarışabilmesi için önce bunu kabullenebilmesi ve takımını elinden geldiğince ileriye götürmesi gerekir. Fernando Alonso McLaren macerasından sonra 2 sene boyunca orta sıralardaki Renault ile yarıştı. Kazanmayı unuttuğunu kendi ağzıyla söylemesi bile çok şey ifade ediyor. Kimi’nin buna alışabilecek olma ihtimali, gelecek sezonki performansını belirleyecek.

Kimi’nin gelecek sezon Williams gibi puan mücadelesi verebilen bir takımla dönmesi, süreceği aracın da çok büyük önem arz etmesine bir sebep. Kendi stiline göre tasarlanan bir araçla bu adam harikalar yaratabiliyor. Tıpkı 2005 senesindeki gibi. Şampiyonluğu kazanamasa da, sezonun en hızlı pilotuydu ve o zamanların popüler ismi takım arkadaşı Juan Pablo Montoya’yı deyim yerindeyse pistten silmişti. Ama 2008’de Ferrari’de tam tersi olmuştu. Aracın lastiklerine nazik davranıyor oluşu, Kimi’nin her yarış başında istediği tempoyu elde edememesine ve yarıştan kopmasına neden oluyordu. Lastikler tam performansına geldiğinde Kimi’nin birçok kez yarışın en hızlı turunu atıp gerilerde bitirdiğini birçok kez görmüştük. Williams’da ya da herhangi başka bir takımda süreceği otomobil kendisinin yardımıyla ve kendisine göre hazırlanırsa maksimum verimi elde etmemesi için bir neden yok. Ama öncelikle Fin pilotun takım ve araç için biraz uğraşması, kış testlerinde takıma yardım etmesi gerek. Bu hala kendisinin en büyük aşil tendonu.

Her şeyi bir kenara bırakırsak aslında onu çok iyi tanıyoruz. Kimi, çok az konuşsa da, çok dürüstce konuşan ve bu sporun sansasyonel olaylarından sıyrılmak isteyen, kendi yağında kavrulan bir pilot. Sadece işini yapmak istemesiyle, safkan bir yarışçı sıfatını sonuna kadar hak ediyor. 2012 sezonunda sıradan takımla geçirilen iyi bir sezon, 2013’de şampiyonluk mücadelesi verebileceği bir takıma geçerek eski pozisyonuna geri dönmesi içten bile değil. Ama dediğimiz gibi, bunu başarması çok zor ve çok zaman alacak bir durum. 2005 ve şampiyon olduğu seneki formunu yakalayabilmesi lazım. Bunu yapabilir mi? Yapabilir. Daha 32 yaşında ve yarışmaya aç. En önemli olan da bu. Kontrollü hırsı ve hızı ile Raikkonen iyi bir araçta çok iyi bir silaha dönüşebilir. Yapması gereken tek şey ise uğraşmak.