17 Şubat 2011 Perşembe

AYLAR SONRA...

Yaklaşık 7 aydır blogumu güncelleyemememin bir nedeni vardı elbette. Yeni girilen üniversite hayatı, yaz mevsiminin dayanılmaz çekiciliği, yeni alışkınlar vs. derken bir baktım ki tam 7 ay olmuş. Bu arada bir sezon bitmiş, başka bir sezon da neredeyse başlamak üzere. Umarım bu sefer aynı üşengeçliği göstermem de düzenli bir şekilde buraya uğramaya çalışırım.

Yepyeni bir sezona başlıyoruz. Önce biraz kural değişikliklerinden bahsedelim. Artık rutin bir hale dönüşen her sezon kuralları değiştirme etkinliklerinden bu sezonda nasibini almış. Peki neler oldu neler bitti?

Yeni lastik tedarikçisi Pirelli oldu. Bridgestone devretti diyelim ya da. Çünkü padoktaki birçok takımın gönlü hala bridgestone’dan yanaydı. Ama onlar, artık bu işin içinde olmak istemediler. Yapılan ihalede Pirelli’nin en büyük rakibi Michelin’ di fakat Fransız lastik üreticisi, F1’ de tek tedarikçi olmak istemiyordu. Rekabet istiyordu fakat böyle bir şey olmayacaktı. Başka büyük bir rakip de olmayınca Pirelli 3 sene boyunca F1 takımlarına lastik tedarik etme hakkını aldı.
KERS geri döndü. Bilindiği üzere 2009 sezonunda KERS kullanma hakkını takımlara vermişti FIA fakat zorunlu bir kullanım hakkı olmadığından sadece birkaç takım kullanıyordu. Yeni düzenlemeyle artık KERS bütün takımlara zorunlu hale getirildi.
Güvenlik aracının pistteki konumuyla ilgili düzeltmeler yapıldı. Yarışın son turu eğer güvenlik aracı altında olursa, ondan sonra geçişi yasaklanıyor. Bu kuralı koymalarının nedeni 2010 Monaco Gp’ sinin son turunda Michael Schumacher’in Alonso’yu geçmesi olsa gerek.
2011’in belki de en ses getirten kuralı: hareketli arka kanatlar. FIA artık pilotlara, direksiyonlardaki bir düğme yardımıyla arka kanatların açısıyla oynamasına izin veriyor. Bu nitekim direksiyonlardaki düğmelerin daha da karmaşıklaşmasına, mühendislerin arka kanatları tasarlarken daha farklı meziyetler göstermesine olanak taşıyacağı kesin.

Yeni kurallar kısmen böyleydi. Tabii arada açıklanan birkaç ufak düzenleme daha var ama onlara girmedim. Lansmanlara girmek istiyorum. Bütün araçlara bir göz gezdirdiğimde, yine griddeki en seksi aracın McLaren olduğunu düşünüyorum. Geçen sene de öyleydi. Bu aracı tasarlayan adamların “önemli olan iç güzellik değil dış görünüş” ayarında olduklarını düşünüyorum. Başka türlü böyle güzel sanat eserleri ortaya çıkarılamaz en azından. Teknik olarak bakarsak da çok radikal değişiklikler göze çarpıyor. Bunların başında da motor kapağı girişi ve hava girişleri var.


3 gün süren Jerez testleri vardı. Ama sonuçlar pek de istikrarlı değildi. Hatta hiç değildi desek yeridir. Ama ben potansiyel hız olarak Red Bull ve Ferrari’yi bir adım daha önde görüyorum. Alonso ve Massa F150 ile diğer rakiplerine göre daha çok tur çıkartarak çok daha iyi dereceler elde etti. Bu aracın ne kadar dayanıklı olduğunu da gösteriyor. McLaren ise bir adım daha geriden geliyor gibi.

Ortalıklarda gezinen bir de Mercedes takımı var. Geçtiğimiz sezon onlar için bir hayalkırıklığından öte değildi. En azından öyle olmalı. Ben onlardan bu sene zirve yarışına ortak olmalarını bekliyorum. Zaten Jerez testlerinin son gününde de Michael Schumacher zirvede bitirdi. Elbette ki zamanların bir şey ifade etmediği göz önünde olsa da, doğru yolda gittiklerini gösteren bir belirti bu en azından.

Son olarak da değinmek istediğim Kubica’ nın talihsiz kazası ve yerine Heidfeld’in getirilmesi. Bence Renault yönetimi için Heidfeld oldukça doğru bir karardı. Takımın 2.pilotu zaten henüz çaylaklıktan çıkan Petrov. Kubica’ nın yerine de Bruno Senna gibi bir çaylak getirseydi takımın gelecek sezondan pek bir beklentisi olmazdı. Heidfeld en azından tecrübeli bir pilot ve Jerez testlerinde hala formda olduğunu gösterdi. Güç dengeleri açısından gelecek sezon takım arkadaşına göre biraz daha ağır basacağını düşünüyorum.