8 Ekim 2011 Cumartesi

BAY PROBLEM:LEWIS HAMILTON

Tarihler 2 Kasım 2008’i gösterdiğinde Formula 1 2008 sezonunun final yarışı Brezilya GP büyük bir şampiyonluk finaline imza atıyordu. McLaren Mercedes’in yıllar boyunca kendisine yatırım yaptığı İngiliz pilotu Lewis Hamilton, son virajda, resmen kılpayı şekilde Timo Glock’u geçerek kendisine yeten puanları almış ve Dünya şampiyonu olmuştu. İşte o an, Lewis Hamilton’ın kariyerinin zirve yaptığı yıldı. Doruk noktasıydı. Hem de kariyerinin henüz 2.yılında! İyi bir araçla gelecek yıllarda efsane olabilirdi. Ama o fırsat bir türlü eline geçmedi. Bir sonraki sene Brawn GP ile Button bütün seneyi süpürdü. Daha sonra da bu sezon dahil olmak üzere bir Red Bull fırtınası vardı. Lewis, bu 3 sezon boyunca ara ara yarış kazanmasına rağmen, şampiyonluk şansını hiç sona taşıyamadı. 2011 sezonu ise Lewis’deki agresifliğin tavan yaptığı, hırsını kontrol edemeyip kazalara karıştığı, kısacası pistte kontrol edilemeyen bir problem haline geldiği bir sezon oldu. 3 sezon sonra ise neredeyse dibe vurmuştu. Peki bu yetenekli pilotu bir sezonda bu kadar darmaduman eden neydi?
Aslında sandığımızın aksine, Hamilton duygusal karakteri çok daha ağır basan bir pilot. Hatta bunu kendisi itiraf edebilecek kadar da açık sözlü. 2010 sezonunda gerek sevgilisi Nicola Sherzinger ile olan ayrılıkları, gerek de babası Anthony Hamilton’ın menajerlik koltuğunu boşaltması ile bir bocalama dönemine girdi Hamilton. Burada özellikle Hamilton’ın babasıyla arasının bozulması ve yeni menajeri konusunu irdelemek gerek. Nitekim James Allen’da aynı şekilde bu konuya dikkat çekmişti ve yeni menajeri Simon Fuller’in Hamilton’ı saf bir yarışçıdan çok, bir cazibe odağı haline getirmeye çalıştığını söylemişti. Dediklerinde haksız da değil. Anthony Hamilton menajerliğindeki genç Lewis katı bir disipline ve soğukkanlılığa sahip bir pilottu. En azından yaptığı agresif atakların bir ölçüsü vardı. Aynı Lewis, 2011 Monaco GP’de aynı yarışta hem Massa’yı tünele sıkıştırıp hem de bir başka rakibini ilk virajda bariyere atar mıydı? Düşük bir ihtimal. Formula 1 pilotlarını gece kulüplerinde, büyük partiler ve davetlerde ya da herhangi bir yarış harici etkinlik dışında TV’de görmek çok zordur. Fakat Hamilton gerek ünlü sevgilisiyle yaşadığı hayatın cazibesi, gerek de bir tür marka yaşam sürmesi dolayısıyla yarış konsantrasyonunu yeterli ölçüde sağlayamadı. Ve 2011 sezonu, artık bu tarz olayların zirve noktasıydı.
Hamilton’ın performans olarak düşmesinin başka bir temel sebebi de baskı. 2011 sezonu, bu baskının artık Hamilton’ın iliklerinde hissettiği bir sezondu. Nitekim bunu kendisi de itiraf etmişti. Şampiyon olmuş, olabilmeyi başarmış pilotlar, henüz şampiyon olamamış pilotlara oranla çok daha büyük bir baskı altındadır. Çünkü yapabilecekleri şeyleri ispat edebilmişlerdir. Ve insanlar bunu sizden bir kez daha beklemektedir. Elbette ki siz de öyle. Hamilton için bu baskı, yapabileceğini takımına, taraftarlarına ispat etme baskısıydı. Zaman geçtikçe ve Lewis bunu başaramayınca yavaş yavaş kontrolü kaybetmeye başladı. O yüzden bu kadar “ölçüsüz bir şekilde” zorladı. Monaco GP’yi tek başına birbirine karıştırdı. İtalya’da Schumacher’in arkasında geçirdiği her tur çıldırdı ve Singapur GP’yi Massa’ya resmen zindan etti. Bütün bu olanlar, bunu yapan pilotun birşeyleri ispat etmeye çalıştığını gösterir. İşte Hamilton, 3 sezondur yaşadığı ve yarışlar devam ettikçe daha da artan bu açlığını kontrol altına alamadı. Eski şampiyon, hala pistin en hızlılarından biriydi ama kontrolsüz bir güçtü. Zaten hızını kontrol altına alabildiği iki yarış vardı. İkisini de kazandı.
Jenson Button’dan bahsetmemek elbette ki olmaz. Button 2010 yılında takıma geldiğinde henüz yeni bir şampiyondu ve tamamen Lewis üzerine kurulu olan bir takım içerisindeydi. Geçen bir buçuk sene içerisinde ise gelinen nokta çok daha farklı. Button, pilotlar klasmanında takım arkadaşından önde ve daha da önemlisi, takımın büyük çoğunluğunun gönlünü kazandı ve kazanmaya da devam ediyor. Sezon ortasında evinde takım mensuplarına verdiği parti Button için “beraber vakit geçirme” adlı basit isimli bir etkinlikti. Takımdaki dengeleri değiştirmeye çalıştığı iddialarına cevap vermedi. Ama niyeti bu olsa da olmasa da işe yaradı. Button çok daha sakin ve akıllıca bir şekilde soğuk savaş taktiğini sürdürdü takım arkadaşına karşı. Öyle ki Hamilton bile Button’ın kendisinden daha iyi olduğunu itiraf edecekti. Üzerindeki baskı ve özel hayatındaki gelişmeler kadar önemliydi bu aslında. Çünkü Lewis’de takımın ona olan desteğinin hafiften Button’a kaydığını görebiliyordu. Güven kaybı, zaten duygusal temelleri olan bir yarış pilotunun en son isteyeceği şeylerden biridir. Lewis bu sezon bunu da yaşamak zorunda kaldı.
Toparlayacak olursak, Lewis Hamilton aktif pilotlar içerisinde en hızlılardan biri. Bir şampiyon. Fakat duygusal, özel yaşamından çok çabuk etkilenen bir pilot. Eğer, eski saf yarışçı kimliğine bürünüp popülerlik ya da marka imajı tarzı safsataları bir kenara bırakırsa kendine gelmesi içten bile değil. Ayrıca elindeki hızı ve yeteneğini kontrol altına alması şart. Eğer bir pilot sezon boyunca sürekli ve sürekli kazalara karışıyorsa ya etrafındakileri hiç ciddiye almıyordur, ya da gereğinden fazla zorluyordur. Lewis bu iki durumun farkına vardığı zaman, yaptığı hatalar minimuma inecektir. Biz de tekrardan, bize GP2 yıllarında ve F1’e yeni atıldığı sezonlarda yaşattığı o unutulmaz heyecanı tekrardan tecrübe edebiliriz.